Seungmin, sabah Hyunjin'den gelen mesajla gününün şimdiden çok güzel olacağına dair bir hisse kapıldı. Hyunjin önce buluşmak için kendisini almayı teklif etmişti. Seungmin ise hyunglarının evde olmasından dolayı buna şiddetle karşı çıkmış, ki bu şiddet Hyunjin'e göre minik bir erkek çocuğunun kendi gibi minik çırpınışlarından başka bir şey değildi, en sonunda üniversitelerinin arkasındaki kafede karar kılmışlardı.
Hyunglarından dinlediği üç saatlik nasihatler sonrası evden çıkabilen Seungmin, gözlerini gökyüzüne dikti ve derin bir nefes aldı. Hyunjin'le geçireceği günü düşünmek bile minik kalbine fazladan iş yaptırmaya yetiyordu. Elinde tuttuğu mor saklama kabına bakarak yüremeye başladı Seungmin. Dün gece kurabiyelerini yapmış, hemen paketlemişti. Minik minik birsürü lezzetli çilekleri olmuştu.
Yürürken aklına evden çıkmadan önce yaşanan minik kaos gelmiş ve kendini tutamadan kıkırdamıştı. Kurabiye kokusu eve yayılınca hyungları hemen başına dadanmış ve yemeğe çalışmıştı minik çileklerini. Seungmin ise onlara sayıyla tam üç tane verdikten sonra saklama kabıyla odasına kaçmış ve kendince en güvenli yere saklamıştı onları. Sabah da tüm kurabiyelerin bir yere ya da birine gittiğini anlayan ev halkı huysuzlanmış ve Seungmin onlara birer kurabiye daha verene kadar evde kovalamışlardı onu. Bir ara Seungmin'i yakaladım diye Minho'yu yakalayan Changbin, kurabiyenin yanı sıra Minho'dan da bir güzel dayak yemişti.
Evde yaşananları, bugünü, yaşanacakları ve daha çok Hyunjin'i düşünerek geçirdiği yolculuk buluşma noktalarında gördüğü bedenle son bulmuştu. Seungmin karşıda duvara yaslanmış telefonuna bakan bedeni incelediğinde derin bir şekilde yutkundu. Üstünde kendisininkinin aksine oldukça koyu mavi gömlek giyen beden siyah kotu ve kırmızı saçlarıyla nefes kesici görünüyordu. Yola devam etmeden önce birkaç dakika durdu ve öylece izledi karşısındaki bedeni. Sürekli sağa sola ve telefona bakan beden, Seungmin için çok fazlaydı. Kalbine de dıygularına da çok fazlaydı ki bu bakıldığında doğru düzgün olarak ilk buluşmalarıydı. İlk date diye düşündü Seungmin ve bu düşüncenin getirisiyle yüzünde oluşan minik gülümsemeyle birkaç adım daha attı.
Tam o sırada sanki Seungmin'in geldiğini hissetmiş gibi kafasını kaldırıp ona baktı Hyunjin. Aralarındaki mesafeye rağmen Seungmin, Hyunjin'in gözlerinin parladığına bizzat şahit oldu. Hyunjin'in ise o esnada yapabildiği tek şey nefes alıp vermesi gerektiğini hatırlatmaktı kendine. Öyle ki karşısında bebek mavisi gömleği, beyaz şortu, omzuna taktığı bulut şeklindeki çantasıyla duran beden, en basit şeyleri bile unutturabilirdi Hyunjin'e. Sakin ol oğlum, sakin ol. İlk buluşma, duygularına hakim ol. Daha ilk görüşte içinde fırtınalar koparan kişinin, ileride kendisine büyük sorunlar çıkartacağından elbette emindi Hyunjin. Ama daha ilk seferden hissettikleri, bu beklentisini bile sollamıştı. Duygularını gerçekten de kontrol etmeliydi.
Yanına minik adamlarıyla gelen bedenle yavaşça duruşunu düzeltti Hyunjin. Seungmin ise yüzündeki kocaman gülümsemeyle tam karşısına dikildi ve direkt gözlerine baktı.
"Çok tatlısın."
"Hı?" Seungmin, Hyunjin'den gelen ani iltifatla ilk konuştukları gibi tepki vermişti. Hyunjin de bunu hatırlamış olacak ki gülümsemesini iyice büyütmüş ve hafifçe sarılmıştı karşısındaki bedene. Tanrı şahitti ki o an kalbinin olduğu yerde takla attığını hissetti Hyunjin.
"Merhaba, çiçek prens."
"Merhaba, kırmızı kafa." Seungmin, Hyunjin'in naif lakabına karşı kendi bulduğu lakaba söverken Hyunjin kahkaha atarak geri çekildi.
"Bakalım daha nereye kadar kırmızı kafa olarak kalacağım?" Seungmin de bu dediğine gülmüş ve heyecandan ne diyeceğini bilemediğinden etrafa bakınmaya başlamıştı. Bu sırada Hyunjin sessizce izliyordu onu. Etrafa attığı bakışlar ellerine düşünce hatırladı Seungmin minik kurabiyeleri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mariposa | hyunmin ✔️
Fanfiction*Hemofili hastalığı yüzünden pamuklara sarılarak büyütülmüş şapşal Seungmin ile belaya bulaşmaktan ekstra keyif alan bela mıknatısı Hyunjin*