Biraz uyku, biraz love, biraz da Chanchang

1.2K 176 161
                                    

Seungmin sabah uyandığında önceki günlere nazaran daha sakindi. Üstündeki bu dinginlik ne dün gece aldığı darbelerden ne de kaybettiği kandandı. Hyunjin'in ve yeni edindiği biricik arkadaşlarının hastalığını öğrenmesi sanki tüm enerjisini alıp götürmüştü. Hyunglarının ve çilli arkadaşının onu bırakmaması, diğerlerinin de bırakmayacağı anlamına gelmiyordu. Seungmin bu durumu daha önce de yaşamıştı. Yakın arkadaşları hastalığını öğrenmiş ve ondan uzaklaşmışlardı, gitmişlerdi hayatından.

Seungmin, ne kadar büyümüş olsa da içindeki o yaralı çocuk hala korkuyordu. Hyunjin'e ya da diğerlerine hastalığını söyleyemeyişi de bundandı zaten. Ya onlar da giderse? Ya onlar da Seungmin'i garip ve zavallı bulursa? Ya onlar da uzaklaşırsa hastalığı yüzünden? Bu sorular Seungmin'in beyninde dolaşıp durmuş ve korkutmuştu küçük bedeni. Ama dün gece işler kontrolden çıkınca hepsi öğrenmişti. İlk defa böyle duygular hissetmesini sağlayan Hyunjin de, yanaklarıyla oynamaya bayıldığı Jisung da, onu her fırsatta sıkıştırıp sarılan, saçlarını dağıtan Jeongin de öğrenmişti hastalığını. O an yüzlerine bakacak cesarete sahip değildi Seungmin. Ne gözlerindeki acımayı ne de yüzlerindeki o ifadeyi görmeye hazırdı. O yüzden de ne düşündüklerini anlayamadan kaçmıştı odasına.

Sabah uyandığında Chan ve Changbin hyungunun arasında bulmuştu kendini. Gece böyle yatmadıklarına emindi ama nasıl olduysa bir şekilde değişmişti yerleri. Gece boyu Changbin hyungundan tekme yemediği için sevinerek bulunduğu huzurlu ortamın keyfini çıkardı Seungmin. Mutfaktan gelen takırtılarla Minho hyungunun da onlara kahvaltı hazırladığını anlayan Seungmin, Chan ve Changbin'in yanaklarını mıncırarak yavaştan uyandırmaya çalıştı ikiliyi.

Birkaç mıncırma sonucu uyanan ikili önce göz göze gelmiş sonra da ortalarında kıkırdayan bedene dönmüşlerdi. Hala yorgun hisseden Chan, Seungmin'i iyice kendine çekmiş ve fısıldamıştı.

"Hadi biraz daha uyuyalım bebeğim daha erken. Pişş pişş piş, piiiş piş pişş."

"Hyung, sen beni mi pişpişliyorsun?" Seungmin şaşkınlıkta bir yandan piş piş derken diğer yandan omzuna yavaşça vuran bedene dönmüştü.

"Ya, napıyorsun? Bana da ver bebeğimi, çektin kendine hep. Ben de sarılmak istiyorum. Eeee ee ee, eee bebeğime eee eee." Changbin de sevgilisi gibi Seungmin's kollarını dolamış, çenesini küçüğünün omzuna yerleştirmişti. Seungmin ise yaşadığı garip anı anlamaya çalışıyordu. Bir hyungu piş pişliyordu, diğeri eee'liyordu. Tam o anda odaya giren Minho da durumun saçmalığına gülmüş ve yalancı bir sinirle Seungmin'i ikilinin elinden kurtarmaya çalışıyordu.

"Çek şu elini, kolunu. Sarılmış çocuğa ahtapot gibi. Hayırdır evlat mı edindiniz Seungmin'i? Ne bu hal?" Chan, Minho'nun çekiştirmeleriyle Seungmin'i rahat bırakmış ve arkasındaki kargaşaya sırtını dönerek uyumaya devam etmeye çalışıyordu. Changbin ise Seungmin'i bırakmamak için direnirken Minho'ya da laf yetiştiriyordu.

"Evet, edindik. Sana ne, seni ne ilgilendirir? Bıraksaydık da senin gibi vahşiyle mi büyüseydi yavrucak? Bak şimdi ne güzel ailesi var." Seungmin bir o yandan bir bu yandan çekiştirilirken içten içe gülüyordu. Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın hyungları daima yanındaydı. Onu korumak, mutlu etmek için de her zaman yanında olacaklardı.

"Benim için böyle kavga etmeniz çok tatlı ama şey ben acıktım. Bir de biraz daha çekiştirirseniz omuzlarımdan biri çıkabilir. Özellikle sen Changbin hyung, o kaslı kollarınla biraz fazla çekiyorsun."

"Ne kası Minnie? Şuna bak, anca şişirmiş protein tozlarıyla. Böyle göründüğüne bakma balon onun kolları."

"Kolların çalı gibi diye kıskanma hyung. Bacak çalışacağına kol çalış."

Mariposa | hyunmin ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin