Seungmin, dersten çıkmış hyunglarını beklerken kendini çiçek bahçesine atmıştı. Hyunglarıyla yaptığı tartışmalar sonunda tek başına güllerin olduğu kısma gitmeyeceğine söz verdiğinden en sevdiği çiçeklerin arasında oturuyordu. Hyungları bazen gerçekten abartıyorlardı bu dikkatli olma konusunu, gülün dikeni batsa ne kadar tehlikeli olabilirdi ki? Bunu onlara da anlatmaya çalışmış, inatla onu susturduklarında ise pes etmişti. Onlara tekrardan aynı şeyi yaşatmak istemiyordu, o yüzden gerekirse en ufak dikene bile dikkat ederdi.
Papatyaların arasına oturmuş, yerde bulduğu papatyalarla kendine bir taç yapmıştı. Kendi kendine zaman geçirirken önündeki papatyaya konan kelebek ise Seungmin'i oldukça heyecanlandırmıştı. Vakit kaybetmeden bu güzel manzarayı çekmek istemiş, eline makinesini almıştı. Kelebek önce kendi omzuna konmuş, bir nevi teşekkür etmişti Seungmin'e o güzel fotoğraflar için. Daha sonra da uçmuş ve karşısında varlığını fark etmediği kişinin omzuna konmuştu. Seungmin gözlerini omzun sahibine çevirdiğinde saniyelik olarak nefesini tuttu. Felix'le hamburger yemeğe giderken gördüğü çocuktu bu. Kırmızı kafa! Onu bu kadar yakından, kendisine böyle odaklanmış görmeyi beklemeyen Seungmin afallamış ama kendine hayran bırakan o gülümsemesini yüzünden eksik etmemişti.
Gerçekten kıpkırmızı, diye geçirdi içinden Seungmin. Bu kadar aykırı bir saç rengi birine nasıl böylesine yakışabilirdi ki? Çocuk, sanki doğal rengi krmızıymış gibi taşıyordu bu rengi. Eli kalbinde kendisine şapşal şapşal bakarken bile yaydığı güçlü bir enerjisi vardı karşısındaki çocuğun. Bu yüzden garipseyemedi saçlarını belki de. Garip,merak uyandırıcı ve biraz da tehlikeli bir enerjisi vardı çocuğun.
Seungmin bulundukları durumu fazlasıyla komik buldu. Çocuk eli kalbinde öylece kalakalmış, kendi de daha ilk görüşünde yaptığı çıkarımlara eklemiş de eklemişti. Kendini tutamadan kıkırdamasıyla çocuğun kendine doğru gelmesi bir oldu. Oturduğu yerde, meraklı gözlerle izliyordu kendisine yaklaşan çocuğu. Yakınlaştıkça hissettiği heyecan ise Seungmim'in pek hoşuna gitmedi. Normalde hissettiklerinden farklıydı. Aynı duygu nasıl olur da farklı hissettirebilirdi ki? Bunu sorgulamayı sonraya erteledi Seungmin, çünkü kırmızı kafa tam yanında durmuş üstten üstten ona bakıyordu.
Yüzü ne kadar da güzel, diye düşündü Seungmin. Daha da yakından incelemek istediğinde, çocuk onu hissetmiş gibi eğildi ve yanına oturdu. Kafasını hafifçe sağa yatırdı ve Seungmin'e göre oldukça güzel bir sesle konuşmaya başladı.
"Merhaba." Hyunjin ise o sırada Seungmin'in düşüncelerinden habersiz nasıl konuşma başlatabilirim diye düşünüyordu. Sanki konuşmayı unutmuş gibi hissetmesi yetmiyormuş gibi çiçek prensi bu kadar yakından görmek de pek iyi gelmemişti Hyunjin'e. Gözleri ne kadar da güzeldi. Hyunjin bir an sorgulamadan edemedi. Gözleri hep mi böyle parlıyordu yoksa bu Hyunjin'e mi özeldi? Hangisini tercih ettiğini bilmese de fazlasıyla hoşuna gitmişti o gözlerin böylesine parlak olması.
"Merhaba..." Seungmin sesine yansıttığı merakla cevap verdi kırmızı kafaya. Belki bölümünden kaynaklı belki de karşısındaki çocuğun güzelliğinden, detaylı bir şekilde inceledi karşısındaki yüzü. İncelediği her bir nokta oldukça hoşuna gitmiş gibi gittikçe büyüdü gülümsemesi. Gözünün altındaki beni gördüğünde ise kendine engel olamadı ve oldukça yüksek bir sesle heyecanını belli etti.
"Aaa,benin. Benin çok güzel. Gözünün hemen altında. Daha önce hiç böyle bir ben görmemiştim, yani tabi ben gördüm ama böyle güzelini görmemiştim. Yani böyle diyince de garip oldu değil mi? Yanlış anlama lütfen ben öyle insanların benlerini incelemiyorum tabi ama yani işte şimdi görünce şey öyle oldu." Seungmin heyecanın getirisiyle düşünmeden konuşmaya başlamış, kendi dediklerini duyunca ise toparlamaya çalışmıştı. Toparlayayım derken daha da batırdığının o da farkındaydı o yüzden en sonunda susmaya karar verdi.
Hyunjin ise genelde duyduğu iltifatı karşısındaki güzel çocuktan duyunca hiç olmadığı kadar mutlu hissetti. Çocuğun kendine açıklama çabasına büyük bir kahkaha attı ve utandığı için kızarmaya başlamış genci bir süre daha izledi. "Teşekkür ederim." diyerek cevap vermeyi de ihmal etmedi.
"Hyunjin ben, Hwang Hyunjin." Elini uzatıp kendini tanıtırken kalbinin daha da hızlandığını hissetti Hyunjin. Çocuğun adını öğreneceğinden mi yoksa elini tutacağından mı olduğunu anlamasa da kesinlikle sebebi peri çocuktu, çiçek prensti.
"Seungmin, Kim Seungmin. Çok memnun oldum tanıştığımıza. Sen de mi bu bölümde okuyorsun? Ama ben seni daha önce hiç görmedim. Kaçıncı sınıfsın? Üst dönemlerden misin, onlar sık sık okul dışı etkinliklere gidiyorlar o yüzden az görüyorum onları. Fotoğraf çekmeye mi geldin sen de? Çiçekleri mi çekeceksin?" Hyunjin, bir an için Jisung'un ikiziyle tanıştığını düşündü. Aralıksız konuşan bu çocuğun, sincap arkadaşından tek farkı konuşmasıyla Hyunjin'i sinir etmemesiydi. Jisung bu şekilde hızlı hızlı konuştuğunda sinirleri bozulurdu Hyunjin'in ve anında susması için ağzına bir şeyler teperdi. Bu yüzden çantasının küçük gözünde bep minik atıştırmalıklar taşırdı zaten. Fakat şuan bu çocuk sabahakadar böyle konuşsa asla sıkılmadan bunalmadan dinlerdi onu. Bu şapşal konuşmaları çocuğun tatlılığına tatlılık katmış gibiydi. Merakla açtığı gözlerini kendisine diken bedeni daha fazla bekletmek istemedi.
"Hayır, maalesef bu bölümde değilim. Dans bölümündeyim. Fotoğraf çekmek için de gelmedim."
"Neden geldin o zaman? Ay yani tabii gelebilirsin de merak ettim. Bölümün buraya oldukça uzak ya ondan." Sana ne Seungmin, çocuk sana bir de hesap mı verecek? İstemiş gelmiş işte ne biçim sorular bunlar ya! diye kendine kızarken şaşkınlıktan donacağı bir cevabı duymayı beklemiyordu Seungmin.
"Aslında bir arkadaşımı görmeye gelmiştim. Ama şansa bak ki günlerdir aklımdan çıkmayan peri çocuğu gördüm papatyalar arasında. Pistte gördüğüm peri çocuğu." Peri çocuk? Seungmin mi? Günlerdir aklından mı çıkmadığı? Seungmin hangisine şaşıracağını bilemeden bakakaldı Hyunjin'in yüzüne.
"Hı?" Seungmin'in yanında sürekli güleceğinin bilincinde olan Hyunjin, bir kahkaha daha atmaktan çekinmedi.
"Ah, yani ben... Şey teşekkür ederim? Hahaha" Seungmin ne diyeceğini bilememiş elleriyle saçını dağıtırken teşekkür etmişti. Neye neden teşekkür ettiğini de bilmiyordu ama başka bir şey demek aklına gelmemişti o an.
Hyunjin tam cevap verecekken elinde sürekli titreyen telefonunu fark etti. O mesajları atan her kimse kesinlikle Hyunjin'den çekeceği vardı. Peş peşe gelen bildirimleri Seungmin de fark etmiş olacak ki bir telefona bir Hyunjin'e bakmıştı. Hyunjin derin bir nefes aldı.
"Tanıştığıma çok memnun oldum Seungmin, gerçekten çok memnun oldum. Şuan gitmem lazım ama sonra görüşürüz. Görüşürüz değil mi?" Hyunjin kendisine böyle bakarken hayır diye bir kelimenin varlığından bile haberdar değildi Seungmin.
"Tabii ki, görüşürüz." Seungmin hafifçe gülümsemiş ve yavaşça ayaklanan bedene el sallamıştı. Hyunjin de aynı şekilde karşılık verip binaya doğru yürümeye başladı. Sonra aniden durdu ve arkasına dönüp Seungmin'e seslendi.
"Çok tatlısın peri çocuk."
"Hı?"
"Çok tatlısın." diye tekrarlamış ve yoluna devam etmişti Hyunjin. Arkasında ise bilmem kaçıncı şokunu yaşayan bir Seungmin bıraktığından neredeyse emindi.
"Hı?"
🧸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mariposa | hyunmin ✔️
Fanfiction*Hemofili hastalığı yüzünden pamuklara sarılarak büyütülmüş şapşal Seungmin ile belaya bulaşmaktan ekstra keyif alan bela mıknatısı Hyunjin*