Yaşanan hareketli gün sonrası herkes odalarına çekilmişti. Daha doğrusu Seungmin korkusundan Minho da sinirinden odalarından çıkmamış, geri kalan üçlü de onları rahat bırakmıştı. Felix, kimseye çaktırmadan Seungmin'in odasına girmiş ve bu saatten sonra Hyunjin'le gizli saklı buluşmasına gerek olmadığını biraz şiddet uygularak da olsa söylemişti minik dostuna. Minho hyungun da kısa zamanda ikna olacağını söyleyip Seungmin'i mutlu etmiş ve hyunglarıyla vedalaşıp evine dönmüştü. Evde kendisini merakla bekleyen bir adet Hyunjin ve iki dedikodu canavarının beklediğini bilse de el mecbur diyerek çıkmıştı yola.
Aradan geçen birkaç saatin ardından Chan akşam yemeğini hazırlamış ve herkesi tek tek çağırmıştı masaya. Seungmin de içeriden gelen gülüşme seslerini duyunca Minho hyungunun gazabından kurtulduğunu düşünerek minik adımlarla çıktı odasından.
"Şerefsiz herif, buldu tabi benim köpüşümü bırakır mı? Hemen de yapışmış." Changbin hararetli hararetli konuşurken önce sevgilisinden uyarı niyetinde bir dirsek, sonra da Minho'dan kafasına bir kaşık yemişti.
"İt, o zaman ben sinirlendiğimde ne diye diyordun yok yakışırsınız, yok sevgili olun." Minho, attığı kaşık yeterli gelmedi diye düşünerek bir de masanın altından tekme atmaya çalışmıştı Changbin'e.
"Ya ne bileyim, ben o an sadece seni sinirlendirmeye odaklıydım. Minik köpüşümün elden gittiğini fark edemedim. Köpüşüm de benim köpüşüm işte. Yolarım onun kırmızı saçlarını. Uyuz çocuk bir de yakışıklı cidden, sövemiyorum da doğru düzgün. Kıskandım ulan."
"Elin ayağın rahat dursun Minho, asabımı bozma benim." Chan'dan yediği uyarı ile göz deviren Minho, kollarını göğsünde birleştirmiş ve söylenmelerine devam etmişti.
"Beğenmişmiş de yapışmışmış da. Bak bakayım bundan sonra ben gözümü bir saniye ayırıyor muyum bebeğimden. Bir saniye yanından ayrılmayacağım onun, hadi o zaman da gelsin de yapışsın."
"Hyung, bu Hyunjin de bebeğim diyor olmasın Seungmin'e?" Changbin kocaman açtığı gözleriyle gerçekten panik içinde sormuştu Minho'ya. Minho duyduğu soruyla, sanki gerçekten çok önemli bir konuymuş gibi panik yapmış ve kapıdan içeri giren Seungmin'e dönmüştü aniden.
"Lan diyor mu? O çocuk sana bebeğim diyor mu? Seungmin cevap ver bana, dedi mi bebeğim?" Seungmin, aniden duyduğu soruyla şaşırmış ve kendisine panikle bakan iki hyunguna bakakalmıştı.
"Yoo, hayır demedi. Neden demedi ki? Bak şimdi bi şey oldum. Niye bana bebeğim demedi ki sık sık? Ay yoksa dedi mi? Demiş de olabilir, bilemedim şuan." Seungmin, farkında olmadan kendi kendine konuşup bu konuyu yorumlarken hyunglarını daha da çıldırttığının farkında değildi.
Seungmin'in verdiği cevapla tekrardan sinirlendiğini hisseden Minho, Seungmin'i tuttuğu gibi yanına oturtmuştu. Gerçekten de dibinden bir saniye ayrılmayı düşünmüyor olacak ki sandalyesini iyice Seungmin'e doğru yaklaştırmış ve kollarının birbirine değmesine sebep olmuştu.
"Hyung ya, kay biraz. Girdin dibime dibime. Turuncu saçlarını mı yiyim ne bu yakınlık, çekil yahu." Seungmin, bir yandan hyungunu ittirirken bir yandan da uzaklaşmaya çalışıyordu.
"Yok öyle kay may. Bir saniye gözümün önünden kaybolamazsın beyefendi. Göreceğim ben o kırmızı kafayı. Hele bi yaklaşsın." Minho'nun sözlerini Changbin de desteklemiş ve ikili bir anda kendilerini Seungmin'in yakın, fazla yakın, korumaları ilan etmişlerdi. Ezeli düşman, en tehlikeli varlık ise tabii ki Hwang kırmızı ama fazla yakışıklı kafa Hyunjin'di.
Seungmin, onları şok olmuş şekilde izlerken yardım dileyen bakışlarla Chan hyunguna baktı. Hyungu da ikiliden fazlaca bıkmış olacak ki küçüğüne önce göz kırpmış, sonra da sadece ikisi için yemek servisi yapmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mariposa | hyunmin ✔️
Fanfiction*Hemofili hastalığı yüzünden pamuklara sarılarak büyütülmüş şapşal Seungmin ile belaya bulaşmaktan ekstra keyif alan bela mıknatısı Hyunjin*