"Hastaneye geldiğimde her şey yavaş çekimde gibiydi. Kenarda duvarları yumruklayan Changbin de, ağlamaktan bayılacak duruma gelen Felix de, kafasını kapıya dayamış Chan hyung da yok gibiydi. Silik, solmuş birer figürden başka bir şey değillerdi gözümde. Müdahale odasına girip çıkan doktorlar, ellerinde paket paket kanlarla koşan hemşireler yok gibiydi."
Seungmin'in, o güne dair bildikleri öylesine sınırlıydı ki dahasını bilmek isteyip istemediğinden emin olamadı. Hyungları onun hissettiği korkuyu anlamış gibi asla izin vermemişlerdi kaza hakkında konuşulmasına. Uyanıp kendini toparladığında her birinin görünüşünden ne kadar bitik olduklarını anlasa da duymaya asla hazır değildi Seungmin. Hele ki gözlerini öylece boşluğa dikmiş, robot gibi konuşmasına rağmen sesinden buram buram acı akan Minho hyungunu dinlemeye hiç değildi.
"Saatlerce bekledim, bekledik. Felix birkaç kere bayıldı. Changbin'i susturmak için onlarca iğne yapılırken Chan hyung tek bir kelime söylesin diye yalvardı insanlar. Annen vardı, baban vardı sonra gittiler ya da biri gitti diğeri kaldı galiba, bilmiyorum ki. Saatlerce bekledik ama sen uyanmadın. Sen uyanmadın, kimse bize bir şey demedi. Odaya onlarca kişi girdi çıktı, bir sürü şey söylediler birbirlerine ama kimse bize bir şey demedi. Seungmin iyi demediler mesela. Minnie uyandı sizi istiyor da demediler. Öylece yüzümüze baktılar, gittiler. Yüzüme baktılar, içeri girdiler. 3 saat 34 dakika acil müdahale odasında kaldın, 38.dakikada yoğun bakıma götürüldün. 5 saat 12 dakika sonra da seni ilk defa görebildim. Öylece yatıyordun ama bembeyazdın. Bembeyazdın Seungmin, şey gibiydin işte."
Minho ağzına gelen kelimeyi söyleyecek gücü bulamadı kendinde. Seungmin'e her türlü şeyi söylerdi, kızacağını bile bile komik şeylere benzetirdi onu ama asla can kardeşine ölü benzetmesi yapamazdı. Aradan geçen 1 yıl 6 ay 21 güne rağmen yine yapamadı.
"Doktor dedi ki, ne zaman uyanır bilmiyoruz. Çok kan kaybetmişsin bilmem kaç ünite kan vermişler ama o bile yeterli değilmiş toparlamana. Birkaç gün yoğun bakımda kalman lazımmış ki vücudun kendine gelebilsinmiş. Öyle dediler galiba hatırlamıyorum ki ne dediler."
Seungmin, hissettiği onca karmaşıklığa rağmen hyungunun sesindeki çocuksuluğu yakaladığında gülümseden edemedi. Oyuncağı elinden alınmış, en sevdiği şekeri yere düşmüş küçük bir erkek çocuğu gibiydi o an sesi.
"Ama tüm saatleri, hatta dakikaları bile hatırlıyorsun hyung." Minho uzun bir aradan sonra duyduğu sesle gözlerini boşluktan çekmiş ve kıpkırmızı gözlere bakmıştı.
"Evet, onları hatırlıyorum. 3 saat 34 dakika müdahale odasında kaldın. 4 dakikada yoğun bakım ünitesine götürüldün. 5 saat 12 dakika sonra seni o camların arkasından görebildim. Hastaneye girişinden 16 saat 3 dakika sonra gözlerini ilk defa açtın ama 34 saniye sürdü sonra geri kapattın." Minho sanki önünde yazılı bir metinden okuyormuşcasına hiç takılmadan söyledi saatleri. Ne zaman uyandı, ne zaman bir yudum su içti ve ne zaman uykuya geri döndü. İlk ne zaman onlara baktı ve ne zaman gerçekten güldü. Hepsini tek tek sıraladı Minho.
"Minmin hyungun gelmişti Seungmin, ama yetişemedi. Gerçekten geldim, girdim o piste ama sen gitmiştin. Ama tutamadım ki sözümü, yetişemedim işte."
"Hayır, hyung yetişmiştin. Ben telefonda sesini duyar duymaz Minnie hyungumun yanımda olduğunu biliyordum ki zaten." Seungmin, Minho'yu o halde görmeye daha fazla dayanamamış yere çömelip sarılmıştı hyunguna.
"Sen uyurken geri gittim piste. Güvenlik kameralarını izledim ama süprüzün bozulmasın diye sesi kapattım. Hareketlerine asla bakmadım. Merak etme süprüzünü bozacak tek bir şey bile yapmadım. Müdüre söyledim açtı bana o anı. Gördüm nasıl çarpıştığınızı, nasıl düştüğünü. Hepsini gördüm. Üstünde de yeşil takımın vardı. Hastanede eşyalarının olduğu poşeti verdiklerinde görmüştüm. Yaktım onu da."
Aradan kaç saat geçti, ne kadar konuştular hiçbiri emin değildi. Hepsi içinde tuttuklarını boşaltmış, rahatlamış gibilerdi. En sonunda Chan, bu kasvetli havanın değişmesi gerektiğini hissetti.
"O en sevdiğin beyaz patenlerini de Minho yaktı Seungmin. Hatta tüm patenlerini o yaktı. Az önce itiraf etti ben demedim, o dedi." Seungmin dahil herkes anlamıştı Chan'ın niyetini ve bu girişimden dolayı hepsi içten bir teşekkür gülümsemesi sundu ona. Minho da her şeyi konuşup halletmenin getirdiği rahatlıkla Chan'ın oyununu devam ettirdi.
"Seung'un en sevdiği paten beyaz değil mor olan. Hah, bir de güya onun favori hyungu olacaksın daha bunu bile bilmiyorsun. Ki favori hyungu da değilsin bu arada, yaşlılıktan öyle hissediyorsundur." Diğerleri onların bu muhabbetine gülerken Seungmin hatırladığı şeyle birden yükseldi.
"Yah, hyung!!! Mor patenlerim, yaktın mı onları hayır ya. Of mor patenlerim canım patenlerim... Nerede yaktın, külleri duruyor mudur. Var mıdır ki külleri, Lixie bulur muyuz küllerini? Ya mor patenlerim..." Seungmin'in sızlanmaları onları daha da güldürürken Minho küçüğünün alnını öptü yavaşça. Küçüğünün saçlarını geriye doğru tararken sakince konuştu.
"Odamdalar, yakmadım onları. Yakamadım." Seungmin duymayı asla beklemediği şeyler karşısında şok içinde baktı hyunguna. Yaşanan kazadan sonra Minho, buz pateniyle ilgili ne varsa ortadan kaldırmıştı. Kimini yakarak kimini parçalayarak da olsa kaldırmıştı. O yüzden gerçekten en sevdiği mor patenlerini de bir daha asla göremeyeceğinden emindi Seungmin. Duydukları üzerine gözleri dolan beden, kendini tutmadan hyungunun üstüne atlamış ve ikisini de yere devirmişti.
"Teşekkür ederim hyung, teşekkür ederim. Sen mükemmelsin, sen harikasın, sen çok yakışıklısın. Bundan sonra mor patenlerimi kullanabilirim di mi, di mi?? Bence evet, sence Lixie? Lix'e göre de evetmiş yani evet evet evet..."
Seungmin kendi kendine gelin güvey olurken diğer üçlü de onları yalnız bırakmamış ve kocaman bir grup sarılmasına dönüştürmüşlerdi ikilinin boğuşmasını. Changbin ile uğraşma fırsatı bulan Minho ise bu esnada rahat durmamıştı elbet.
"Yah, sapık. Chan bu benim popomu elliyo. Aaaaa, mıncırma be, pis sapık imdaaaat!! Chan, sevgilin elden gidiyor be adam bırak şimdi Felix'i!!!" Changbin'in bağırmalarını Felix'in resmen çığırması ve peşinden kopan kahkahalar takip etti.
"Yüce mor patenler aşkına, sarılın, öpüşün, popo mıncırınn!!!"
"Şey Lixie, gerçekten de popomu mıncırıyorsun şuan sanırım hehehe...."
"Bu sapık Chan hyung da benimkini elliyor galiba. Çek ulan ellerini kıymetlimden."
"Yoo, beğendim, iyiymiş seninki."
"Ne demek iyi, benden de mi iyi? Benden, sevgilininkinden de mi iyi? Hani, bakim. Bakmadan inanmam. Minho hyung getir poponu. Bakim bakim."
🧸
Mariposa'da popo sever kişi asla Minho değil... Evet, özlediniz mi bakalım bizi? Yorumlarınızı bekliyorum, lütfen bol bol yorum yapın olur mu 👉👈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mariposa | hyunmin ✔️
Fanfiction*Hemofili hastalığı yüzünden pamuklara sarılarak büyütülmüş şapşal Seungmin ile belaya bulaşmaktan ekstra keyif alan bela mıknatısı Hyunjin*