Çilek, kelebek ve mavi

1.3K 195 96
                                    

Seungmin elinde koca bir paket taşırken merdivenleri çıkıyordu yavaş yavaş. Çilek bahçesinde onlarca şey yapmışlardı ve bölüşmüşlerdi Hyunjin'le. Ellerinde minik kurabiye kutusuyla giderken dönüşünde bu kadar fazla eşyası olacağını düşünmüyordu. Sakin adımlarla kapıya vardığında önce kulağını dayayıp dinledi evi. İçeriden pek ses gelmezken herkesin odalarında olduğuna karar verdi ve yine sessizce açtı kapıyı. Hyungları elindekileri görse büyük ihtimalle saatlerce sorguya çekerlerdi ve Seungmin şuan bu konu hakkında konuşmak için hazır hissetmiyordu. O yüzden de hyunglarından bir süreliğine gizlemeye karar verdi Hyunjin ile olan durumunu.

Kapıyı açar açmaz koştura koştura kendini odasına kapattı ve onca ses yapmamış gibi usulca kilitledi kapısını. Mutfaktan çıkan Minho ise küçüğün koşuşan bedenini sormuş ve bu şapşal hallerine alışık olduğundan sadece gülerek kafasını sallamıştı.

Seungmin elindeki paketi yatağın üstüne koyarken suratında gittikçe büyüyen gülümsemeyi durduramadı. İçinde, tam kalbinin ortasında dans eden tavşanların da, tepişen fillerin de gayet farkındaydı fakat öylesine yumuşak bir histi ki bu, içini gıdıklıyordu. Uzun zamandır hissetmediği şeyleri yaşıyor olmak bir yana Hyunjin'den de aynı hatta belki de daha fazla karşılık alıyor olmak bile yetiyordu Seungmin'e. Pakettekileri tek tek çıkarırken yeniden hatırladı birkaç saat önceki olayları.

Hyunjin ile tablolar yapmış, boyama yapayım derken her yerlerini boyaya bulamışlardı. Hyunjin'in yanağındaki mor boya Seungmin'in ellerindeyken, Seungmin'in çenesindeki mavi boya Hyunjin'in parmaklarıyla bir bütündü. Önce tek başlarına bir şeyler çizmiş sonra da beraber girişmişlerdi tablo işine. Hyunjin'in tablosunu eline alınca kıkırdamasına engel olamadı. Hyunjin, tüm tabloyu kelebeklerle doldurmuştu. Büyüklü küçüklü, her renkten kelebek hayat bulmuştu tabloda. Seungmin, Hyunjin'e neden kelebek diye sorduğunda aldığı cevabı hatırlarken tabloyu odasının en güzel köşesine yerleştirmişti. Senin bana bakmanı, beni görmeni sağlayan ilk şeydi bir minik kelebek. İlk defa gözlerin, gözlerime değdi onun sayesinde. Bir kelebek sayesinde bana o gülümsemeni gösterdin, kalbimi de o kelebeğin kanatlarına koyup göklere uçurdun, demişti Hyunjin. 

Tabloyu koyarken aklına gelen bu sözlerle birkaç kez etrafında döndükten sonra dengesini kaybedip yatağın üstüne düştü Seungmin. Bu haline kıkırdarken eline minik polaroidleri aldı. Çileklerin, tabloların, kendisinin, Hyunjin'in ve ikisinin olduğu onlarca minik polaroid. Bazılarını duvarına, bazılarını masasına yapıştırdıktan sonra Hyunjin ve ikisine ait olanları kenara ayırdı. Onların şimdilik yerleri farklıydı.
Beraber yaptıkları kilden şekilleri de masasına yerleştirdi güzelce. Minik bir hayalet, tatlı bir fil ve Hyunjin'in köpek olduğunu iddia ettiği tatlı bir yaratık da odasında kendilerine ait yerlere sahiptiler artık.

Hyunjin, Seungmin neye elini sürdüyse onları kendisine almıştı. Seungmin'in yaparken dili dışarıda tamamen odaklandığı çilek şeklindeki yüzük kutusunu da, binbir zahmetle çizip boyadığı perili tabloyu da Hyunjin  kapmıştı. Onun bu istekli halleri daha da gülümsemesine sebep olurken yatağına uzandı. Elinde, ikisinin çilek bahçesine otururken çekilmiş fotoğrafına bakarken gözleri bileğindeki takılara değdi. Hyunjin ile birlikte birsürü bileklik ve kolye yapmışlardı. Hyungları ve çilli arkadaşına yaptıkları kenarda sahiplerini beklerken Seungmin ikisinin takılarını düşündü. Hepsi mavi ve mavi tonlarındaydı. İlk buluşmamızda, tamamen bize ait olan ilk anımızda maviler içindeyiz minik peri. Mavi bizim rengimiz olmalı. Sen masumluğunu belli eden bebek mavisiyle,  ben ise bir nebze de olsa beni yansıtan koyu maviyle, maviler içindeyiz. Mavinin içindeyiz, sağımız solumuz maviye bulanmış.

Önce kırmızı şimdi mavi diye içinden geçirdi Seungmin. Hayatındaki her renk sanki Hyunjin ile yeni bir anlam kazanıyor gibiydi. İlerleyen zamanlarda hangi rengin ne getireceğini merak etti. Sanki Hyunjin'le olduğu her an dibine kadar renklere boyanacağından emindi Seungmin. Renklerle oynamaya bayılan beden içinse bu büyük bir lütuftu.

İçeriden duyduğu seslerle hemen yataktan kalktı ve dolabından kilitli anı kutusunu çıkardı. Hyunjin'le olan resimleri ve belli başlı birkaç şeyi içerisine yerleştirdi ve tekrardan eski yerine koydu. Hyunglarına yaptığı bileklikleri eline aldı ve koşa koşa salona gitti.

"Hyunglarım, canlarım, bebeklerim, kölelerim. Nasılsınız? Bakın ben size naptım? Sizi düşünerek yaptım hepsini tek tek. Çok sevin tamam mı?" Seungmin neşeyle elindeki bileklikleri sallarken Chan ve Changbin gülümseyerek yaklaştı ona. Minho ise duyduğu tek bir kelimeye takılmıştı. "Kölelerim..?"

"Hehhee aman hyungum sen de. Takıla takıla ona mı takıldın? Otur çabuk otur, bak bakayım nasıl olmuşlar?" Seungmin, Minho'yu ittire ittire koltuğa oturtmuş ve neredeyse kendisini de onun üstüne atmıştı.

"Nereden çıktı bu bileklikler Minnie? Çok güzel olmuş hepsi." Chan, her zamanki gülümsemesiyle küçüğünü överken direkt olarak siyah olanı almıştı eline. Küçüğünün hepsine özel yaptığını anlamıştı renklere ve bazı küçük şekilli desenlerdeki boncuklara bakınca. Kendisine siyah, sevgilisine pembe, ki ikisi de çift boncuklarına sahipti, Minho'ya ise koyu gri renginde patili boncuklara sahip bir bileklik yapmıştı.

"Ya şuna bakar mısınız? Yani bana ait olan her şey her zaman en güzeli oluyor. Bak şuna bak Minho hyung bak iyice. Pembiş pembiş nasıl da güzel. Bak da için açılsın biraz. "

"O bilekliği biraz daha gözüme gözüme sokarken, ben açacağım senin içini merak etme." Minho, Changbin'e ters ters bakmakla yetinmemiş ve eline de bir tane geçirivermişti. İkiliyi gülerek izleyen Chan ise sevgilisini belinden tuttuğu gibi yanına çekmiş ve beraber incelemeye başlamışlardı bilekliklerini.

Minho ise yüzünde gizlemeye çalıştığı tebessümüyle inceliyordu anında taktığı bilekliği. Minik patili boncuklarla beraber sanki dans eden bir figürü andıran bir charm da vardı bileklikte. Sonradan fark ettiği detayla daha da mutlu olan Minho, kenarda kendisini izleyen bedene döndü. Aralarında ne bir söz ne bir konuşma geçti ikilinin. Ama bu gözlerinden birbirine geçen onlarca cümlenin hissedilmesine engel olamadı. Yavaşça kollarını doladı minik bedene ve kulağına fısıldadı Minho. "Teşekkür ederim miniğim, her şey için teşekkür ederim." Ne kadar gizlemeye çalışsa da alt tonundan hissedilebilen acıyı saklayamadı Minho. Seungmin ise hyungunun her şeyden kastının ne olduğunu bildiğinden sımsıkı sarıldı hyunguna.

Minik hediye merasiminden sonra hep beraber yemek hazırlamış ve kahkalarla inletmişlerdi minik yuvalarını. Beraber geçirdikleri yemek ve film seansından sonra da herkes iyi geceler dileyerek odasına çekilmişti.

Seungmin de yatağına uzanmış peluş oyuncaklarına sarılırken gün boyu zihninde yankılanan Hyunjin'in sesini bir kez daha duydu uykuya dalmadan önce.

"Ben zaten gördüğüm her şeyde seni bulacağımı biliyordum da bunun bu kadar erken olacağını tahmin edememiştim. Çilek, kelebek ve mavi bize ait bundan sonra peri çocuk. Her biri bizimle yeni bir anlam daha kazandı. Her biri yeni bir güzellik daha kattı kendilerine ve bize, bizim sayemizde."


🧸

Eşyaları, renkleri, mekanları özel kılan onların bize, bizim onlara kattıklarımızdır. Bu çiftimiz de bol bol yeni güzellikler katacak sıradan şeylere ve kendilerine ait kılacaklar. Nasılsınız benim minik çileklerim, nasıldı bölüm? <3

Mariposa | hyunmin ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin