Minho, Seungmin'e dibimden ayrılmayacaksın dediğinde kimse bu kadar ciddiye almamıştı. Zira sabah kahvaltısında, öğlen okul kantininde, ders aralarında bahçede ağacın altında otururken bile olduğundan daha da yakın oturmuştu Minho, Seungmin'e. Her an yanında olmuş, ders saatlerini bile ona göre ayarlamıştı. Küçüğünün, o kırmızı kafadan gerçekten hoşlandığını anladığından izin vermişti ama bu onları yan yana görmeye hazır olduğu anlamına gelmezdi.
Öğleden önce her şey güzel ilerliyordu Minho için. Bebeği dizinin dibindeydi, hocası kareografisini fazlaca beğenmişti ve öğlen yemeğinde en sevdiği menü vardı. Bunların hepsi Minho'nun gününü güzelleştirmiş ve oldukça yüksek bir moodda gününe devam etmesini sağlamıştı. Ta ki öğleden sonra dördünün de bahçede oturduğu ana kadar.
Dörtlü, ders araları aynı olduğu için buluşmuş ve içeceklerini alıp bahçede oturmaya karar vermişlerdi. Seungmin neşeli neşeli Felix ile yaptıkları çekimi anlatırken hyungları da yüzlerinde minik bir tebessümle onu dinliyordu.
"Peri çocuk, neden bakmıyorsun telefonuna?" Hyunjin kelimenin tam anlamıyla oturan dörtlünün ortasına dalmıştı. Sabahtan beri Seungmin'e mesaj atmış fakat hiçbirine cevap alamamıştı. Felix her ne kadar onu rahatlatmaya çalışsa da içindeki şüphe ve korku mantıklı düşünmesini engellemiş ve saçma sapan senaryolar kurdurmuştu Hyunjin'e. Hyunjin'in peşinden gelen üçlü onun bu halini boş verip sakince yerleşmişti diğerlerinin yanına.
"Ah, Hyunjin.. Telefonum sessizdeydi Bay Kim'in dersinde olduğum için. Çok korkunç bi hoca, hemen kızıyor ya. Telefon titrese bile kızıyor biliyor musun? Hemen bağırıyor." Seungmin, kendisini fazlasıyla korkutan hocası hakkında konuşurken araya mimiklerini de katmış ve daha da sevimli olmuştu Hyunjin'in gözünde. Ne sorduğunu, ne soracağını tamamen unutan Hyunjin de öylece izliyordu yanındaki bedeni.
Bu durumu fark eden Jeongin, Hyunjin'le dalga geçerken Minho anında oturduğu yerden kalkmış ve kendini Hyunjin'le Seungmin'in arasına atmıştı. Üstüne resmen uçarak gelen bedenden aldığı darbeyle hafif sarsılan Hyunjin önce gözlerini devirmiş sonra da Seungmin'in soluna oturmak için ayağa kalkmıştı. O ayağa kalkar kalkmaz Seungmin'in yanına oturacağını anlayan Changbin ise resmen Jisung'u ezip kapmıştı Hyunjin oturamadan.
"Hyung, yavaş yavaş. Ezdin geçtin. Al işte koptu bacağım, napıyorsun ya."
"Sus sen sincap kılıklı. Görüyorum ben seni spor salonunda. Hep kol, göğüs çalışıyorsun azcık da bacak çalışsaydın. Napayım ben?" Changbin ve Jisung ikilisi atışırken Hyunjin yaşadığı duruma göz devirmiş ve en azından yüzünü göreyim bari diyerek Seungmin'in karşısına oturmuştu. Kendisine inat Seungmin'i iyice kendine çeken ve kolları arasına alan bedene ise ters bakışlar atmayı ihmal etmemişti.
Seungmin, Minho hyunguyla Hyunjin arasındaki bakışmayı görmüş ve kıkırdamadan duramamıştı.
"Çocuk gibisiniz gerçekten."
"Hah, ben mi çocuğum? Sen onu sana ahtapot gibi sarılan hyunguna söyle asıl."
"Akşam yemeğinde canlı canlı ahtapot yemek istemiyorsan kapa o çeneni."
Hyunjin, Minho'nun fazlasıyla soğuk biri olduğunu zaten biliyordu. Aynı bölümde olmalarının yanı sıra Minho dansta kendini daha öğrenciyken kanıtlamış bir dansçıydı. Vücut kontrolü, hareketlerinin keskinliği ve o yakışıklı yüzüyle herkesin dilinde olan biriydi. Bunun getirisi olarak Hyunjin de fazlasıyla tanıyordu üst dönemini. Arkadaş grubu hariç hep böyle soğuk ve belki de biraz kaba olduğunu da biliyordu ama yine de kendisiyle bu şekilde konuşuyor olması canını sıkıyordu. Alışmalarını kadar bekle Hyunjin, alışmalarını, diyerek kendini sakinleştiren beden kırmızı yanaklarıyla kendine bakan Seungmin'i görmüş ve sırıtarak göz kırpmıştı minik bedene.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mariposa | hyunmin ✔️
Fanfiction*Hemofili hastalığı yüzünden pamuklara sarılarak büyütülmüş şapşal Seungmin ile belaya bulaşmaktan ekstra keyif alan bela mıknatısı Hyunjin*