TANIDIK YABANCI

6.4K 113 3
                                    

                          Birinci Bölüm

Sokağa bakan pencerenin önündeki sedirde oturmuş, elindeki kitabı dikkatle okuyordu. İri, kahverengi gözleri hızlı hızlı geziniyordu sayfanın üzerinde. En sevdiği aşk romanıydı bu. Bilmem kaçıncı defa okuyor olmasına rağmen hala ilk defaymış gibi tepkiler veriyordu. Muhtemelen kitabın en can alıcı bölümlerinden birindeyken, (Çünkü, şimdi gerginlikten dudaklarını kemiriyordu.) Birden, adının seslenilmesiyle kafasını kitabından kaldırdı.

"Süreyya!"

Annesinin sesiydi bu. Hayriye'nin geldiğini haber veriyordu. Hayriye, Süreyya'nın en yakın dostuydu. Beyaz teni ile uyumlu açık kumral saçları, kahverengi gözleri vardı. Yüzünde, sanki her zaman orada olduğunu düşüneceğiniz, tatlı, sıcak bir gülümseme asılıydı.

Süreyya hemen kitabını kapatıp ayağa kalktı, kapıya yöneldi. Bir yandan da seslenerek cevap verdi.

"Geldim anacım."

Ancak o daha henüz kapının kulpunu tutmuştu ki kapı birden açıldı. Hayriye bütün cıvıltısıyla odayı doldurarak konuştu.

"Geç kaldın bey kızı, sen yerinden kalkana kadar, bizim gibi marabalar üç defa ekin kaldırır."

Sonra yüzündeki o kocaman gülümsemeyle sarıldı sımsıkı Süreyya'ya. Süreyya da sevgiyle karşılık verdi canı arkadaşına.

"Geç olsun da güç olmasın be Hayriyem. Hem sen avludan buraya uçtun mu Allah aşkına?"

Hayriye şimdi suratında mağrur bir ifadeyle konuştu.

"Ehh bizim de kendimize göre yöntemlerimiz var. Hem çarşıya inmek dedin mi akan sular durur biliyorsun."

Birlikte sedire oturdular. Hayriye yanında duran, kapağı yıpranmış kitaba baktı.

"Yine mi bu kitap? Kız hatim ettin okuya okuya kitabı. Ne var allasen bunun içinde bu kadar civcivli."

Süreyya, boşver dercesine elini havada salladı. Bir yandan da üzerini değiştiriyordu.

"Amaan ne olacak be hayroşum, bizim hiç yaşayamayacağımız türden, hoş hisler."

Hayriye'nin yüzü şimdi iyice aydınlandı. Heyecanla konuştu.

"Aşk meşk işleri diyorsun yani. Ayy çok severim. Ama bir dakika... Niye yaşayamıyormuşuz kız biz? Bizim başımız kel mi?"

"Yok, değil de. Görüyorsun işte hayatımız bu avludan, haftada bir de çarşıdan ibaret. Onda da Hüseyin abi bırakmıyor peşimizi."

Elbisesini üzerine geçirip, gür, kıvır kıvır saçlarını tutup dışarı çıkardı. Hayriye oturduğu yerde iç çekip yayıldı.

"Ahh, kim bilir belki de bizim de ince işlerimiz olur."

Süreyya sorgulayan gözlerle Hayriye'yi süzdü. Ellerini beline koyup konuştu.

"Allah Allah, bilmediğimiz bir gönül meselemiz mi var Hayriye hanım?"

Hayriye gülerek omuz silkti. Kalkıp, aynanın karşısında duran Süreyya'nın yanında saçlarını düzeltmeye başladı. Süreyya soran gözlerini ısrarla üzerinden çekmeyince pes edip anlatmaya koyuldu.

" Hani ilkokulda bizim sınıfta bir çocuk vardı, Rıfat. Düşüp kaşını yarmıştı. Ayy ne kötü kanamıştı."

Sanki o anı tekrar yaşıyormuş gibi yüzünü buruşturdu. Bir yandan da Süreyya'nın hatırlayıp hatırlamadığını anlamaya çalışıyordu.
Bir süre gözlerini havaya dikip düşündükten sonra, yay gibi kaşlarını havaya kaldırıp konuştu Süreyya.

SÜREYYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin