BİR VEDA BİR BAŞLANGIÇ

1K 85 15
                                    



               Yirmi altıncı bölüm


Arabanın camından dışaya bakıp, ara ara ağaçlıklarla dolu tepeciklerin arasında uzayıp giden yolu izledi bir süre. Bu yolculuk hayatında yaptığı en çılgınca şey olabilirdi. Doğup büyüdüğü kasabadan ayrılıp, İstanbul gibi bir şehirde yaşamak ürkütücü geliyordu. Kulaktan dolma lakırdılardan biliyordu İstanbul'u. Ne kadar kalabalık, ne kadar karışık ve muhteşem olduğunu.

Öte yandan, göğsünde koca bir boşluk hissediyordu. Sanki, yüreğinin camları açık kalmış da boşlukta cereyan yapıyordu. Soğuk rüzgarlar doluyordu içine. Yüreğini ısıtıp aydınlatan ateş, sönüvermişti sanki. Külleri dört bir yana dağılıp bulandırıyordu içini.

Düşünceleri öyle yoğundu ki, arkadaki teyzenin omuzunu dürtmesiyle sıçradı yerinden. Hafifçe kayan peçesini yukarı çekip, yüzünü çok dönmeden;

"Buyur teyze" dedi.

Teyze meraklı bir sesle;

" Sen kimlerdensin bakayım, hiç görmedim seni buralarda daha önce."

Süreyya sesin sahibini hemen tanıdı. Kasabadaki terzinin hanımı Adalet teyzeydi bu. Kızı evlenince şehre taşınmıştı. O da her hafta görmeye giderdi kızını.

" Buralı değilim ben, ziyarete geldim, akraba ziyaretine. Şimdi de memleketime dönüyorum."

"Hıı... Hoş gelmişsin sefa getirmişsin... De... Kime geldin bakayım sen. Ben tanırım bütün kasabalıyı."

Süreyya kurtulamayacağını anlamaya başlamıştı. Pek meraklıydı Adalet teyze ve belli ki öğrenmeden bırakmayacaktı. Konuyu değiştirmek en iyisiydi.

Sevecen ve onunki kadar meraklı çıkmasına özen gösterdiği bir sesle;

" Kasabalıyım dediniz teyzecim. Siz nereye gidiyorsunuz bu erken saatte? Herhalde şehirde işleriniz var. Allah esirgesin hastahane işi değildir inşallah."

Adalet hanım bir anda, farklı bir tavra bürünüp, anlatmaya başladı. Kızını, damadını, kocasını... Sonra bir ara dizlerinin ağrısını...

Süreyya, büyük bir hevesle dinledi onu. Hiç sözünü kesmedi. Arada bir onay nidaları bırakıyordu şüphe çekmemek adına o kadar.

Adalet hanım sorduğu soruyu çoktan unutmuştu bile. Yol boyunca da kendi lafından sıra gelip de sormayı akıl edemedi...

                                    ***

Düğün gecesi;

Aslan, olduğu yerde ağırca döndü arkasına. Yüzünde acımayla karışık bir hayal kırıklığı vardı. Nasıl olup da böyle bir kadınla yıllarını harcamıştı? Nasıl olup da gözlerindeki perdeyi kaldırmak bu kadar geç olmuştu. Ödemek zorunda kaldığı bedellerin sebebi, gerçekten bu kadın mıydı?

" Sen... Sen nasıl bir insansın? Nasıl olup da böyle bir şeyi yalanlarına alet edersin? Bu kadar mı basitleştin? Yapma... Kendini daha fazla küçültme..."

"Bana inanmıyorsun demek. Haklısın, ben de olsam inanmam. Ama yalan değil. Sen ne kadar tersini istesen de düzü yüzü bu!"

" Beraber kaçtığın o herife de söyledin mi bu gerçeği?"

Artık Aslan'ın sesinde bir alay tınısı vardı.

"Ne oldu? Hoşuna gitmedi mi gerçeklerin? Kovaladı mı seni gerçeğinle?"

Gül kendinden emin bir ses ve tavırla;

" Onun derdi ben değildim ki hiç. Onun derdi zoru sendin. Benim kara kaşıma kara gözüme almadı beni yanına. Yaklaşıp sokulmadı hiç bana. O senin canını yakmak istiyordu sadece, yaktı da... O yüzden ben senin kadınındım bunca vakit. Tıpkı benim gibi karnımdaki de öyle."

SÜREYYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin