MÜHİM BİR MESELE

2.2K 82 11
                                    



Üçüncü bölüm



Süreyya, kucağındaki bebeği susturmaya çalışırken, bir yandan da çevresinde bağırıp koşuşturan üç çocuğu da zaptetmeye çalışıyordu. Saçı başı dağılmış, göz altları morarmıştı. Üstelik karşısında, yüzü olmayan bir adam öylece dikiliyordu.

Kan ter içinde uyandı. Henüz gün ağarmamıştı. Yatağın yanındaki saat 4 'ü gösteriyordu. Kabus öyle gerçekçiydi ki, uyandığı için şükretti. Bir an, dün akşamın da kabus olmasını ümit ederek, yavaşça sağ elini kaldırdı. Sokak lambasının cılız ışığında parlayan altın üzüğüne baktı. Bakakaldı...

Yaşlar şakaklarından akıp terine karıştı. Gerçekleşen kabusunun kanıtı parmağındaydı işte. Öyle ağır geliyordu ki bu gerçek, eli göğsüne düştü. Ne olacaktı şimdi? Dün, kendi kendine nişanlanmıştı. Hep böyle mi olacak diye düşündü. Hayal ettiği böyle bir şey değildi ki. Madem evlenecekti, kaçamıyordu, o zaman en azından doğru düzgün olsaydı. Yatakta iyice büzüşüp yeni bir ağlama krizini memnuniyetle karşıladı.

***

Sabah kahvaltıya inmedi Süreyya. Odasında uyur uyanık saatler geçirdikten sonra kapısı tıklatılınca doğruldu. Saliha hanım usulca içeriye girip kızının yanına oturdu. Kızının bu hali içini parçalıyordu. Çok yıpratıyordu kendini. Beti benzi, ruhsarı solmuştu. Ellerini kızının yüzüne götürüp usulca okşamaya başladı.

"Ah benim güzel kuzum. Ne bu halin? Mahvoldun kaç gündür ağlamaktan. Kahvaltıya da inmedin, hasta olacaksın be yavrum!"

Süreyya, tekdüze bir sesle;

"Umurunuzda mı sanki anne? Benim nasıl olduğum, ne istediğim, ne hissettiğim umurunuzda mı?"

"Nasıl söz o Süreyyam. Sen bizim biricik kızımızsın."

" Boşver anne, okumama izin vermediniz! Dün akşam da beni kendimle nişanladınız! Şükretmem gerek nankörlük ediyorum. Haklısın!"

Saliha hanım kızını avutmak için;

"İşi çıkmış çocuğun yavrum, ne yapsın? Gönül koyma, hem bak telefon geldi sabah, bu gün çarşıda görüşeceksiniz o zaman tanışır, konuşursunuz."

Süreyya, önce anlamaya çalışır gibi kaşlarını çattı. Sonra gülmeye başladı. Saliha hanımsa telaşlanmaya başlamıştı. Aklı uçup gidecek diye çok korkuyordu. Süreyya histerik bir şekilde gülerken bir yandan da konuşmaya çalışıyordu.

"Siz... Siz öyle... Öyle uygun gördüyseniz... Giderim tabi... Anne... Tanı... Tanışırız..."

Sonra aniden yerinden kalkıp dolabını açtı. Elbiselerini tek tek üzerine tutup, beğenmeyip yatağa atıyordu. Saliha hanım dehşet içinde kızını izliyordu.

"Bu nasıl anne? Beğenir mi bunu Aslan Bey?! Yok.. bu olmaz bunu sevmez. Ama bak belki bunu beğenir. Ya da bunu da beğenmez, hatta belki gelmez ha, ne dersin anne?"

Saliha hanım kızını durdurmaya çalışıyordu. Yapma kızım, etme yavrum diye feryat edip ağlıyordu. Bir anda Cemile hanım içeriye girip korkuyla ikisine baktı. Saliha hanımı kolundan tutup;

"Hanımım hadi çıkın siz, hadi hanımım ben halledeceğim, hadi!" Diyerek çıkardı odadan. Kapıyı kapatıp, Süreyya 'ya döndü. Akıllı, görmüş geçirmiş kadındı Cemile. Süreyya'yı kollarından tutup kendine çevirdi ve... Okkalı bir tokat attı. Süreyya savrulup düştü, gülmeyi bırakıp ağlamaya başladı. Cemile hanım yanına çöküp, sarıldı sımsıkı.

SÜREYYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin