On sekizinci bölüm
Hayriye, heyecanla hazırlanırken, Süreyya onu izliyordu. Birkaç saat sonra, isteme olacaktı ve herkes etrafta koşuşturuyordu. Bir an için kendi isteme gecesini düşündü Süreyya. En mutlu gecesine hazırlanıyormuş gibi değil, idam kararını bekleyen bir tutsak gibi hissetmişti kendisini. Tek başına takmıştı yüzüğünü. Şimdi, olması gereken neyse öyle oluyordu her şey. Kalbi hem hüzün hem mutluluk doluydu. Arkadaşını şöyle bir süzüp , dolu gözlerle;
" Çok güzel oldun Hayrişim."
" Teşekkür ederim canım benim. Sen de çok güzel görünüyorsun. "
" Sen boşver şimdi beni. Ee... Nasıl hissediyorsun bakalım?"
" Nasıl hissedeyim... Ben yıllarca bu anı bekledim Süreyya. Senin başka hayallerin vardı, başka ideallerin... Benimse en büyük hayalim buydu. Bir gün Rıfat'ın beni görmesi, sevmesi... O da gerçek oldu. Senin sayende..."
" Yok canım... Ne yaptım ki ben?"
" Sen Aslan'la evlenmemiş olsaydın, biz belki hiç tanışamayacaktık. Oturup iki kelime konuşamayacaktık."
Süreyya gülümseyerek;
" İyi ki evlenmişim o zaman, çünkü sen mutluysan ben de mutluyum."
Sımsıkı sarıldı iki arkadaş. İkisi de biliyordu ki, güzel bir dostluk hayatta kazanılacak en değerli şeydi.
***
Kapı çalınca, herkes ayaklandı. Hayriye misafirleri karşılamak için avlu kapısına gitti. Süreyya peşinden gidecekken Sevim hanım tuttu kolundan. Kulağına eğilip sessizce sordu;
" Süreyya kızım, sen Hayriyemin dostu, kardeşisin. Onun halini en iyi sen bilirsin. Bu çocuk mutlu eder mi ki kızımı? O benim kıymetlim. Üzüldüğünü görürsem kahrolurum. Üzmez değil mi?"
İçi buruldu Süreyya'nın. Kendi annesini düşündü bir an. Onca göz yaşına, yardım çığlığına kulaklarını tıkamış, kızını ömürlük bir mutsuzluğa mahkum etmişti. Sevim hanımla mukayese edilemeyecek bir uçurum vardı aralarında. Neticede ikisi de anne değil miydi?...
Süreyya anlayışlı bir gülümsemeyle elini Sevim hanım'ın elinin üzerine koydu. Tatlı bir sesle;
" Ah Sevim teyzem... Hiç aklın kalmasın, ben Hayriye'yi daha önce hiç böyle görmedim. Onu böyle mutlu eden biri hiç üzer mi? Hem Hayriye de kendini üzdürüp, ezdirecek göz var mı?"
" Valla haklısın, kendi kızım diye demiyorum ama herifin alnını karışlar."
Kıkırdaştılar. Sonra misafir odasının kapısında, önce Rıfat'ın annesiyle babası, sonra abisiyle yengesi girdi içeri. Herkes selamlaşırken, sonunda Rıfat'la Hayriye de gelmişti. Sonra... Bir anda Aslan girdi içeriye. Süreyya birkaç saniye donup kaldı. Siyah takım elbisesinin içinde jilet gibi görünüyordu.
Sadece iki gündür görmemişti Aslan'ı ama sanki iki günde yanakları içine çökmüş, göz altları koyulaşmıştı. Yorgun bir hali vardı, fakat yaşanılan onca şeye rağmen hala çok yakışıklı olduğunu düşünmeden edemiyordu. İçinde, kontrol edemediği hasret duygusu kabarmıştı yine. Ne kadar bastırmaya çalışırsa çalışsın olmuyordu işte. Hisleri bir düşman gibi acıtıp hatırlatıyordu kendini.
Göz göze geldiklerinde, Aslan' yüzü bir an için aydınlandı sanki. Sırayla herkesle selamlaşıyordu ama gözü sürekli Süreyya'ya değiyordu. Sonunda birbirlerinin önünde durduklarında, Aslan, Süreyya'yı şöyle bir süzüp, muzip bir ifadeyle uzattı elini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜREYYA
Roman d'amourSüreyya, bu sevdanın imkansızlığının farkındaydı. Onun kalbi nasıl Aslan'a aitse, Aslan'ın kalbi bir başkasına aitti ve bu sevda yükü her yükten daha ağırdı...