İyi okumalar!
Ve hiç beklemediğim birisiydi...
Fotoğrafta gördüğüm adam, benim asansörden inerken ayağım kaydığında, belimi tutarak beni düşmekten kurtaran adamdı. Tipsizdi ve sapık gibi bakıyordu. Elimdeki fotoğrafta daha yakışıklı dursa da kesinlikle tanımıştım.
Hafızam çok kuvvetli olduğu için gördüğüm hiç bir yüzü unutmazdım. Muzaffer Doğan'ın yüzünü de unutmamıştım.
Uyuşturucu taciri olmanın yanı sıra, kadın da pazarlıyordu. Dosyasın da okuduğum bilgiler pek bir şey değildi. 35 yaşında, evli olduğu yazıyordu. Ancak ben biraz da araştırma yapmıştım ve evliliğinin onun için hiç bir şey ifade etmediğini anlamıştım.
Bir banka markasının sahibiydi. Bu yüzden magazin dergilerinde pek çok habere çıkmıştı. Nice kadınlarla kameralara yakalansa da buna bir şekilde engel olup medyaya yansıtılmasına izin vermemişti.
Karısı Leyla Doğan. 31 yaşında bir hanımefendiydi. Bir hastanede genel müdür olarak çalışıyordu. Çalıştığı hastaneden 4-5 kez darp raporu almış fakat hiç bir zaman karakola gitmemişti. Bu bilgilere ulaşmak kolay değildi ama benim için zor yoktu.
Evliliklerinde 1 çocukları olmuştu. Ahmet Doğan. 9 yaşında bir ilkokul öğrencisiydi. Babası uyuşturucu işlerine oğlunu da dahil etmek için elinden geleni yapıyordu. Bir keresinde tattırdığı için çocuk ölümden dönmüştü.
Karısının kocasının üstünde hiç bir söz hakkı yoktu. Evlilikleri sadece kağıt üzerindeydi.
Dosyayı okuyunca içimden yüz kızartacak küfürler sıralamıştım. Eğer Yalgı, Muzaffer Doğan'ın resmini göndermiş olsaydı, onu o asansör de görür görmez bir yolunu bulur öldürürdüm.
Yalgı'ya 'tamam' yazıp gönderdikten sonra mesaj sayfasından çıktım ve telefonu çantama koydum. Yaklaşık 20 dakika sonra dans etme vakti gelmişti.
Ben ya Deren olurdum, ya da İsimsiz. Şimdi ikisini birden olacaktım ve bu daha önce deneyimlemediğim bir şeydi.
Topuklu ayakkabılarımla yavaş adımlar atarak bahçeye çıktım. Diğerleri de geliyordu. Lüks bir ev olduğu gibi bahçesi de lükstü. Her yer balonlarla doluydu. Bir köşede atıştırmalık bir şeyler vardı. Oldukça şirin bir bahçe olmuştu.
Bahçeye girdiğim gibi gözlerimi etrafa çevirdim. İnsanları selamlıyor gibi yaparken, Muzaffer Doğan'ı arıyordum. Ve gözlerim ona denk geldi. Jilet gibi siyah takım elbise giymişti ama yine de yakışıklı değildi. Yanında da bir kadın vardı. Buraya metresleriyle gelemeyeceğine göre yanında ki karısıydı.
Toz pembe, dizlerine kadar gelen, dar kesim bir elbise giymişti. Saçlarını salık bırakmıştı. Yüzünde hiç bir makyaj malzemesi kullanılmadığı çok belliydi. Duru bir güzelliği vardı.
Diğerlerine verdiğim baş selamını onlara da verdim ve gözlerimi onlardan çektim. Yerimize geldiğimiz de hazırladığımız dansı etmeye başladık. Çocuklar da karşımıza geçmiş, dansımıza eşlik ediyorlardı.
Bu sefer çift dansı değil bireysel dans yapıyorduk. Herkes aynı hareketleri yapsa da birbirimizle temasımız olmuyordu.
Dans bittikten sonra tekrar aynı odaya geçtik. Lavaboya gitmek için odadan ayrıldım. Sakin adımlarla etrafı gözetleyip kurbanımı arıyordum. Gözlerim onu bulduğun da, bir adamla bir şeyler konuşuyordu. Bir masaya geçtim ve içecek bir şeyler aldım.
10 dakika sonra telefonu çaldı. Açtı ve konuştu. Ardından yanındakiyle vadalaşıp eve girdi. 10 saniye sonra ben de kalktım. Ev kalabalık olduğu için onu takip ettiğimi anlamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
3 HAFTA
Teen Fiction3 hafta- 2 gün serisi🌸 Ben kimseydim. Ben biriydim. Ben Deren'dim. Deren dans etmeyi severdi. Deren mutluydu. Deren eğlenceliydi. Ama diğer tarafım böyle değildi... O vahşeti severdi. O ölümü severdi, ölümü isterdi. Ölümler ona adaleti getirirdi...