|Giriş|

172 5 30
                                    

Onlar hepsi birer tutsaktı benim gözümde ama ben kendimce oluşturduğum dünyada daha özgürdüm...
______________________________________

Bazen yaşamanın bir anlamı olmadığını düşünüyorum özellikle benim gibi bir hayatınız varsa, sessizliğin sesi olmuş bir hayat.

Korkuyordum dışarıya çıkmaya. Bu insanlardan veya düzenden kaynaklanan bir korku değildi. Kendimden korkuyordum sadece. Çünkü ayak uydurmakta zorlandığım tek yer orasıydı. Ben sadece kendimce oluşturduğum dünyanın tek kişilik nüfusuydum. Bunu böyle kabullenmiştim ve böyle yaşamak için nefes alıyordum.

Fazla çevrem yoktu ki zaten, kalabalık ortamları hiçbir zaman sevmemişimdir. Kalabalık ortamlar üstüme üstüme gelirdi sanki, bu ortamlardan kaçabildiğim kadar kaçardım belki de.

Normal arkadaş olarak konuştuğum kişiler var, fakat aynı ortamda bulunmadığım sürece onlarla da konuşmam, o zamanlarda bile mecbur kalmadığım sürece konuşmazdım gerek duymazdım yani.

Paris'te yaşıyordum uzun zamandır, bazı sıkıntılar yüzünden gitmiştim, ama burası artık beni çok zorlamaya başlamıştı o zamanlar yani ilk başlarda, sadece benim olduğum, beni tanımayan insanların içinde yaşam sürmek beni biraz daha toparlamıştı burada da sevdiğim insanlar vardı, artık geri dönmem gerektiğini biliyordum öylede oldu zaten iki haftadır falan buradaydım artık,  geldiğimi bilen yoktu bir kişi hariç, Jimin o benim değer verdiğim birisiydi, hatta çok yakındım dı düzgün bir şekilde konuştuğum sık vakit geçirdiğim kişi, onun sayesinde diğerlerine gerek duymuyordum.

Aileme gelirsek eğer, babam, sadece benim için yabancıdan başka birisi değildi aslında, ben gerçek sevgiyi ondan değil bir başkasından öğrendim.

Gerçek olamayacak birinden..

Annemden bahsetmeye gerek yok şuanlık.

Babam, yeterince tanınmış bir iş adamıydı onu sevmiyordum kendisinden nefret ederdim hatta,
Eğer geldiğimi duysaydı yanıma gelmek isterdi bense onun sesini bile duymak istemiyordum. Zaten yakında geldiğimi öğrenir di. Şuan ise otobüs durağında oturmuş etrafa bakıyorum çok güzel bir şekilde yağmur yağmıştı hoş kapalı havaları severdim, yaz pek benlik değildi açıkcası, sadece akşamları soğuk olmadığı için severdim geceleri dışarıya çıkmayı daha çok severdim sessiz sakin olurdu gereksiz sesler, gereksiz topluluk olmazdı tabiki de heryer için geçerli birşey değildi bu durum. Ama yine de benim gittiğim yerlerin geneli böyleydi belki de ben bu tarz yerleri seçtiğim içindir. Bana kış mı? Yaz mı? Deseler kış derdim büyük ihtimalle.

Evet kesinlikle kış derdim.

Arabaların tekerlerin'den gelen su seslerini duyuyordum sessiz sokakta, havadan dolayı insanlar dışarıda değildi. Ne çabuk hava kararmıştı böyle?

Vakitler anlamsızdı gerçi benim dünyamda. Onlar dışarıdaki mahkûmlar için önemliydi. Benim özgürlüğümde saatin önemi yoktu. Ben, düşlerimde kurduğum dünyamla mutluydum. Başkaları için yok sayılan ama benim için kocaman olan o dünyada. Varlığına sadece benim inandığım, başka hiç kimsenin inanmadığı tek yerdi orası.

Kimsenin inanmasını beklemiyordum aslında, çünkü başkalarının benim dünyamda hüküm sürmesini istemiyordum.

Normalde Kore de bu saatlerde sokaklar bu kadar boş olmazdı, su birikintileri arabalar yüzünden her yere sıçrıyordu bu sebepten dolayı çantamı alıp biraz daha geriye gitmek için oturduğum yerden kalktım, fakat ben daha adımı mı atamadan üstüme olan su gelmişti, sırılsıklam olmuştum ne vardı da bu kadar yakından geçerdi ki bir insan sanki birde özellikle yapılmış gibiydi hızlı da geçmezsin biraz daha dikkatli olursun cidden bu insanlar.

Rainy Days Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin