Çağrı'dan
Giydiğim üniforma ile aynada ruhsuz gözlerimle eksiklerim var mı diye kontrol ederken içeri giren askerin gür sesi odamı doldurdu.
"Komutanım binbaşı sizi bekliyor"
Kafamı sallayarak askerin yanından geçerken beni takip eden adımlarını duyabiliyordum. Buraya geldiğimden beri askerler gelip geçmiş ancak ben burda kalmayı başarabilmiştim.
Bu koridora ilk girdiğim günü, titreyen bacaklarımı hatırlıyorum. O titreyen bacaklar artık titrememeyi öğrenmişti. Kapıyı çalarak içeri girdiğimde hazır ola geçtim.
"ÇAĞRI KOÇAK. EMRET KOMUTANIM"
Karşımdaki orta yaşlı dostum bana gülerek bakarken kafası ile koltuğu gösterdi.
"Otur Koçak"
Gösterdiği sandalyeye bakma gereği bile duymadan ayakta beklemeye devam ettim. Elindeki dosyayı bana uzattıktan sonra koltuğuna oturdu.
"Sonunda beklediğin zaman geldi. Komuta sende, timinle bu gece dağlara gidiyorsunuz."
"EMREDERSİNİZ KOMUTANIM"
Odadan çıktığımda yüzümdeki gülümseme ile bizimkilerin odasına girdim. Cehenneme biletimiz vardı hemde bir ay boyunca.
**
Zeynep'ten
Elindeki kağıda bakan annem kafasını olumsuz bir şekilde sallıyordu. Görev yerimin tehlikeli olduğunun farkındaydı, tıpkı benim gideceğimin farkında olduğu gibi.
"Kızım bizde mi gelsek?"
Sinan boğazını temizleyerek yerinde dikleşirken ben yaslanmıştım.
"Sizin gelmeniz tehlikeli sultanım biliyorsun. Hem güzellik salonuna kim bakacak? Abim çocuğa bakıyor zaten"
Vefa Bilal abinin kucağında büyük gözleri ile bakarken ona bir öpücük attım. Sinan haklıydı annemleri ve kardeşim Vefa'yı peşimizde sürükleyemezdik.
"Oğlum Duru ile nasıl yapacaksınız"
Sinan parmağındaki yüzüğü okşarken gülümsedi.
"O burda kalıcak, işi burda. Ben ise doğu görevimi yapıcağım. Döndüğümde evleneceğiz. Hem benim ve Zeynep'in en güvenli yeri birbirimizin yanı unutmayın"
Annem kararsızlıkla bana bakarken gözlerimi güven verircesine kapatıp açtım.
**
Hastanede çalışmaya başlayalı 18 gün olmuştu. Yeni bir ev tutmak için erkenden gelmemiz ile toplam 1 aydır buradaydık. Bana doğru gelen iş arkadaşıma gülümsedim.
"Günaydın Zeynep"
Elimdeki belgeyi hemşireye teslim ederken yorgunlukla gülümsedim. 28 saattir ayaktaydım.
"Emin miyiz ? Aydı mı ?"
Elindeki bardağı uzattığında kafamı sallayarak reddettim.
"Çok kahve içtim. Artık içmesem iyi olur Mehmet"
İçeriye giren askerler ile hareketlendiğimde yüzüme maskemi yerleştirdim. Durum anlatılırken vücuttaki kurşun yarasını incelemeye başladım.
"Reşat hocaya haber verin. Ameliyat'a almamız gerekiyor"
Askerin boynundaki künyeden bilgileri okurken aldığım yavaş nabız beni geriyordu. Mehmet sedye ile birlikte giderken ben hızla kıyafet odasına girdim.