Öncelikle çok özür dilerim. Aşırı hasta olduğum birkaç gün geçirdim ki şu an iyiyim şükürler olsun. Umarım bölümü beğenirsiniz.
Çağrı'dan
"Zeynep hanımım ameliyatı için doktor gelecek o zamana kadar sakinleştiricinin etkisi ile uyuyacaktır"
Gözlerim onun üzerindeyken doktoru kafamla onaylamıştım. Gözleri boşlukta öylece dururken eli yastığının altındaydı. O yastığın altındaki silahını sıkıca tuttuğunu anlayabiliyordum.
Doğrusu ben Zeynep'i hep anlamıştım. Beni itmesini de benim için geri gelecek olmasını da anlamıştım. Anlayamadığım şey ise anlık olsa da benden vazgeçmiş olmasıydı. Sinan'dan vazgeçmezdi ya da ölü olan Vefa'dan hiç vazgeçmemişti.
Göz kapaklarına direnirken küçük bir çocuktan farksızdı. Mağaranın içinde ise bir canavardı. Yüzümde asla geçmeyen bir ize sahip olmuştu, kalbimdeki izin yarısı bile etmezdi.
Camından içeri giren rüzgar ile yüzüne dökülmüş saçları savruldu, işte hep böyle bir rüzgarın getirdiğini düşünmüştüm kokusunu. Her görevimde, her yaralandığımda, öleceğimi düşündüğüm her anda kokusu sarardı etrafımı. Bu vişneyle karışık vanilya kokusu benim hem ölümüm hem yaşamımdı.
Hızla açılan kapı ile yerinde sıçradığında Hazal'ın sarı saçları görüş alanıma girmişti. Hiç kimsenin beklemediği bir ikililerdi. Tarzları, yaşamları, felsefeleri hatta nefesleri bile farklıydı. Hangisi daha çok değişmişti Hazal mı Zeynep mi?
"Zümrüt'üm"
Gözleri kapalı Zeynep'in yanına giderken tekrar anlamadığım isim ulaştı kulağıma. Allah aşkın neydi bu Zümrüt saçmalığı.
Hazal'ın Zeynep'in kıvırcık saçlarını çekmeye çalışma çabasına gülümsedim. Hala sevdiği insanlara kıyamıyordu.
"Özür dilerim."
Dilediği özürün nedeni neydi bilmiyorum ancak mavi gözleri gri bulutlarla kaplanmıştı. Bu gözleri bir cenazede görsem nedenini anlardım ancak şu an anlayamıyordum.
Elleri saçlarından kayarak yüzüne gitmek istese de irkilerek çekti. Bakışları ilk kez bana değdi. Tüm bedenimin dağlandığını hissettim. Hazal yanımda olmaya çalıştığında itmiştim onu.
Annesinin babasının terk ettiği kızken bende terk etmiştim onu. O dönemler neler yaşadı hiç merak etmemiştim ancak şimdi bilmediğim her şey yük oluyordu bana. Zeynep'le ikisi ne yaşamışlardı da bu kadar kırgındı herkes bana.
Ve herkes bana onlar yüzünden kırgınken Zeynep neden beni anlıyordu. Hazal'ın sözlerine karşı önümde durarak beni savunacak kadar seviyor muydu beni? Sevse bırakır mıydı sahiden? Ben bırakmazdım.
"Mete'yi alabilir miyim ? Birkaç günlük"
Gözleri bana bakarken bile bakmıyordu Hazal'ın. Koca bir duvara bakar gibi hissizdi, okyanusun en deri yeri gibi ıssızdı.
"Tabi"
Dudaklarında buruk bir gülümseme varken bana minnetle baktı.
"Teşekkür ederim, yüzbaşı"
Adımı söylememesi kaşlarımın çatılmasına neden olsa da içeri giren Mete ile toparlandım.
"Ananı ... saklanın Azat geliyor"
Beni tutarak odanın banyosuna fırlattığında şaşkınca askerime baktım. Ulan beni fırlatmak ne? Hazal'ı nazikçe içeri aldığında kaşlarım havalanmıştı.