"Merhaba," dedim yorgun çıkan bir sesle terapistimin karşısına otururken.
"Merhaba, bayan Presscott. Bugün nasılsınız?"
"Ceset görmüş gibiyim." dedim gergince gülümserken.
"Bu yeni bir şey değil, bayan Presscott." dedi biçimli kaşları hafifçe çatılırken. Evet yeni bir şey değildi, ama üzerime yıkılmak istenen bir cinayet davasıyla ilk kez karşılaşıyordum.
Yine de, "Doğru söylüyorsunuz." demek dışında bir şey söylemedim.
"Dürtülerinize hakim olmak konusunda bir ilerleme kaydettiniz mi son zamanlarda?"
"Son zamanlarda dürtülerimi düşünecek zamanım olmuyor." dedim sıkıntıyla nefes verirken. Durmak bilmeyen seri cinayetlerle uğraşmanın dürtülerimi bastıracağını tahmin etmezdim.
"Elini kopardığınız adamın da böyle düşündüğünü sanmıyorum."
"O keyfi değildi," dedim fakat onaylamaz bakışları karşısında oflayıp kabul ettim.
O sırada kapının tıklatılması üzerine terapistim, "Girin lütfen," dediğinde kibarlıktan kırılacağını düşündüm. Bu kadarı bana yapmacık geliyordu ama karşımdaki yeşil gözlü afette eğreti durmuyordu hiç.
Hayır, terapistime yürümüyorum, öyle şey yapar mıyım hiç?
Üstelik yürümem gereken deniz gözlü birisi varken...
Deniz gözlü demişken içeriye giriş yapan adamın denizleriyle göz göze gelince içimde bir kıpırtı hissettim. Bu hissettiklerime bir anlam veremiyordum ve bu durum tıpkı şu anda da olduğu gibi panikletiyordu beni. O yüzden hızla terapistime döndüm.
Bana tüm dikkatiyle bakan adamla göz göze gelince, "Neden öyle bakıyorsunuz?" diye sordum. Zaten durduk yere panik olmuştum, bir de üstüne terapistim iyice gerilmemi sağlıyordu.
"Gözleriniz parladı az önce."
Ben söylediği şeye anlam veremezken Bucky rahatsız olmuş gibi boğazını temizleyip onun da burada olduğunu farketmemizi sağlayınca, "Oturun lütfen." dedi terapistim.
Oturur oturmaz bana ters ters bakan adamla kaşlarımı çattım. Neydi bu şimdi?
'Ne var?" anlamında bir işaret yapınca gözlerini devirerek bay Salvatore'a dönmüştü.
"Nasılsınız bay Barnes?"
"Nasıl olmam gerek?"
"Neden durduk yere ters yapıyorsun?" diye gerçekten merak ettiğim için sordum. Ancak o bana ters ters bakmaya devam edince çenemi kapatmam gerektiğini anlayıp susmuştum. Aslında uğraşırdım, ama modumda değildim.
***
"Neden buradayız demiştin?" diye sordum Trevor'a. Tam iki kez tekrarlamıştı daha önce aslında ama kafam onların yanında olmadığı için odaklanamıyordum.
"Akıllanmayan bazı sürüngenler hâlâ Charming'e mal satmaya çalışıyor dedim on beş kere Ace!" diye kızınca somurttum.
"Kızma bana." dediğimde Drew yanımda durup korumak istercesine beni göğsüne çekmiş ve sahte bir kızgınlıkla Marcus'a bakmıştı. "Kızma benim kuşuma."
"Neden bu kadar gergin bu?" diye sordum Drew'a, sanki yirmi kez aynı soruyu sorup onu delirten ben değilmişim gibi.
"Biliyorsun ne zaman Melanie gelse seni sinir ettiği gibi onu da çıldırtmanın bir yolunu buluyor."
Neredeyse gülecektim ama yaklaşık on dakikadır bozuk olan sinirlerim bunun için pek elverişli değildi.
Drew'un telefonuna gelen bildirim sesiyle benden uzaklaşıp telefonunu çıkardı ve göz gezdirdikten sonra Marcus'a 'gidelim' der gibi bir işaret yaptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chaos And The White Wolf ~Bucky Barnes [Tamamlandı]
FanfictionSmut warning ⚠️ Bucky ve Sam'in biraz ara vermek amacıyla gittiği kasabada işlenen cinayetlerden dolayı Lords Of Chaos çetesinin de bu cinayetleri çözmek için gitmesiyle işler karışır. Cinayetler Chaos ile bağlantılıdır ve bunu çözmez ise dava üzer...