Gözlerimi yavaşça aralayıp tavanla bakışmaya ve sabah rutini olarak hayatımı sorgulamaya başladım. O sırada dün gece yaşadığım müthiş anlar zihnime doluşunca dudaklarımı ısırıp yan tarafıma baktım. Ancak olması gerektiği gbi yanımda göremediğim adamla kaşlarımı çattım.
Erkenden kalkıp gitmemişti, değil mi? Kıyafetleri de ortada yoktu ve bu gittiğini gösteriyordu sanırım.
Balkondan gelen homurdanma sesleriyle kaşlarımı çatarak doğruldum ve hızlıca üzerime kalçalarımı kapatacak yeterliliğe sahip bir tişört geçirdikten sonra balkona ilerledim.
Karşılaştığım görüntüyle istemsizce gülümsedim. Gitmemişti, köpeğimle ilgileniyor ve bir yandan da ne kadar yapışkan olduğuna dair homurdanıyordu.
İzlendiğini hissetmiş gibi kafasını çevirip beni gördüğünde, “Uyanmışsın, uykucu." dedi.
"Gittiğini sanmıştım."
Köpeğimin başını okşarken, "Gidersem beni öldüreceğini biliyordum." demesiyle güldüm. Bu aralar ne çok gülüyordum öyle...
"Hey, köpeğine daha mâkul bir isim buldum."
"Neymiş o?" diye sordum. Önerilere açık değildim ama yalnızca merak etmiştim.
"Ace." diyerek sanki dâhiyane bir fikir sunmuş gibi kocaman gülümsemişti.
Sinirle kaşlarım çatılırken, "O zaman soy adı da Barnes olsun, ne dersin?" diye ters bir şekilde sorduğumda, aslında niyetim dolaylı yoldan onun da bir köpek olduğunu vurgulamaktı ama mevzu çok başka yerlere gitmiş gibi görünüyordu, çünkü şu anda bana garip bir imayla sırıtarak bakıyordu.
"O anlamda söylememiştim." dedim gözlerimi devirirken. Sonra da düştüğüm durumun garipliğiyle balkonu terkedip odama girdim tekrar. Onun da peşimden gelip balkon kapısını kapattığını gördüm.
"Ne anlamda söylemiştin?" diye sorup
kışkırtıcı bir yavaşlıkla bana doğru adımlarken refleks olarak geri adım atmak istedim ama inadım ve gururum buna izin vermemişti.Bir elini belime yerleştirip kendine çekerek vücudumu vücuduna yasladığında çoktan etkisi altında kalmıştım. Dudaklarımız arasındaki mesafeyi kapatacağı esnada pat diye kapının açılmasıyla bakakalmıştık Marcus'a.
Sinirle nefes verip Bucky'den uzaklaştığımda öldürmek ister gibi Marcus'a bakıyordum. Müsait miyim, değil miyim düşünmeden odama dalıyordu sürekli.
"Sonunda işi pişirmişsiniz?" derken bana keyifle, 'sen bittin kızım' bakışları atıyordu.
Dişlerimi sıkarken, "Git, Marcus." dedim. "Geliyoruz."
Beni sinir etmekten o kadar keyif alıyordu ki utanmasa kahkahalar atarak kendini yerden yere vururdu.
Odamdan çıkarak kapıyı kapattığında ben de dolabıma ilerleyip siyah jean ve metal band baskılı tişört çıkarıp, üzerimdeki tişörtten kurtuldum.
Üzerimde sadece iç çamaşırlarım varken giyinmeye başlayacağım esnada ıslık çalan adamla duraksayıp ona döndüm.
"Ben acıkmadım, gitmemize gerek yok." diyip bana yaklaştığı sırada avuç içlerimi göğsüne yerleştirip aramızdaki mesafeyi daha fazla azaltmasına izin vermedim.
"Ben açım ama, seni abaza." diyerek giyinmeye başladım. Giyindikten sonra da odadan birlikte çıkıp aşağı indik. Mutfağa girdiğimizde sofranın kurulduğunu ve yeni yeni oturmaya başladıklarını gördüm.
Ayrıca Sam yine buradaydı ve Bucky'ye imalı bir şekilde bakıyordu.
Bucky de yanımdaki boş kalan yere kurulduğunda diğerleri saçma sapan espriler yapıp gülerken yemeye başlamıştık.
On dakika geçmişti ki bacağım hissettiğim ve uyluğuma doğru hareket eden elin üzerine sertçe vurup çekmesini sağladım. Bu kadar ses çıkacağını bilmiyordum ama tanrıya şükür ki koyu bit muhabbettin içinde kayboldukları için bir şey duymamışlardı.
Yaklaşık yirmi dakika süren kahvaltıdan sonra masayı toplamıştık ve o sırada Leon soğuk bir ses tonuyla, "Masaya toplanın," dedi, sonra da bana baktı. "Hepiniz."
Hepimiz onun peşinden giderken ne bok yediğimi bildiğim için konuyu merak etmiyordum. Ama abrtılacak bir durum söz konusu değildi, ne yaptığımı biliyordum.
Hepimiz Marcus'un toplantı odası diye adlandırdığı geniş odaya girdik ve ortasında duran uzun masaya kurulduk.
"Bu davayla ilgili konuşmaya başlamadan önce," diye lafa girdi Leon. "Ace, bize birinci kuralı hatırlatır mısın?"
"Üyelerle aşk yaşamak yasak." dedim düz bir şekilde ona bakarken. Tatmin olmuş gibi kafasını aşağı yukarı salladı yavaşça.
"Peki ikinci kural?"
"Çalıştığımız kişilerle aşk yaşamak yasak."
"Sen ne yaptın?" diye imayla sorduğunda herkes suspus olurken tam Bucky konuşacaktı ki bakışlarımla onu susturup, "Hiçbir kuralı çiğnemedim," dedim. "Çalıştığımız kişilerle aşk ilişkisi yaşamak yasak demiştik, cinsel ilişkiden bahsetmedik hiç."
Haklıydım, bu konuda kimse yorum yapmamıştı.
Leon bana öldürecek gibi bakarken Bucky, "Kuralları çiğneyince ne oluyor?" diye sorduğunda Leon'un gözlerinin içine bakarak, "Çeteden atılıyorsun." dedim.
Neyseki herhangi bir kuralı çiğnememiştim.
Ortam oldukça gergin olduğu için Trevor tahminimce duruma el atmak amacıyla boğazını temizleyip, "O zaman, bu konu da hallolduğuna göre davaya geçelim." dedi.
"Ardında ipucu bırakmıyor," diyerek başladı Leon. "Ve en kötüsü, RJ'e elinde Ace'i hapse attıracak kadar kuvvetli sahte delillerin olduğuna dair isimsiz mektuplar yolluyor."
"Ne?" diye şaşkınlıkla sordum RJ'e bakarken. Bundan neden haberim yoktu benim?
"Bundan sonra adımlarımızı daha dikkatli atmalıyız."
"Bence kanıt bıraksa bile arkasını toplayacak, kimsenin şüphelenmeyeceği birisi var." dedi Sam.
"Meleklerin ininde bir şeytan diyorsun."
Oy çok yorgunum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chaos And The White Wolf ~Bucky Barnes [Tamamlandı]
FanficSmut warning ⚠️ Bucky ve Sam'in biraz ara vermek amacıyla gittiği kasabada işlenen cinayetlerden dolayı Lords Of Chaos çetesinin de bu cinayetleri çözmek için gitmesiyle işler karışır. Cinayetler Chaos ile bağlantılıdır ve bunu çözmez ise dava üzer...