Kucağına oturup ona yukarıdan baktığımda parlayan denizlerini kahvelerime dikmiş, eli belime dokunmuştu.
Diğer eliyle saçlarımı geriye atıp, elini yanağıma yasladı ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Gözleri dudaklarıma kayarken acele etmemesi işkence gibiydi.
"Nasıl böyle bakabiliyorsun?"
"Nasıl?" diye fısıldadım dudaklarımız arasında yalnızca birkaç santim varken.
"Etkin altına alıyorsun tek bir bakışınla, istediğin her şeyi yaptırabilirmişsin gibi."
Dudaklarımı dudaklarına sürtüp gözlerini yummasını sağlarken, "Yaptırabilir miyim?" diye sordum.
"Ne yaptırmak istiyorsun?"
"Bir bakalım," dedim işaret parmağımı çenesinim altına yaslayıp kaldırmasını sağlarken. Böylelikle gözleri tekrar gözlerime hapsolmuştu. "Öp beni?"
Bunu söylememi bekliyormuş gibi dudaklarını dudaklarımla buluşturduğunda anında karşılık verdim. Belimdeki parmağı usulca sırtıma tırmanırken kesik kesik nefes almamla dudaklarımızı ayırıp alnını alnıma yaslamıştı.
Uyluklarıma değdiğini hissettiğim sertlikle ona kaşlarımı havalandırarak bakınca, "Beni suçlama." dedi kafasını geriye atarak. "Sen de aynı durumdasın."
Gülümseyerek kafamı iki yana salladığımda tek kaşı cürretkâr bir biçimde havalandı. Elini uyluğumda gezdirip gözlerimi yummamı sağlarken, "Demek öyle." diye fısıldadı.
Daha fazla inada bindiremeyip direkt dudaklarına yapıştığımda keyifle kıvrılan dudaklarını hissetmiştim.
Öpücükleri boynuma kayıp, eli kalçamı sıkarken, "Tenin yakıyor," diye fısıldamasıyla kapalı gözlerim eşliğinde gülümsedim. "Tatum."
Ve büyü bozulur.
Sıkıntıyla derin bir nefes verip ondan uzaklaştığımda sorunun ne olduğunu biliyormuş gibiydi bakışları. "Beni denedin?" dedim. Daha çok kendime anlatır gibiydim.
"Bir nevi." dediğinde ise ona hayal kırıklığıyla baktım. Neyse ki iş işten geçmemişti.
"Yazık," dedim ceketimi çıkarıp yatağımın üzerine atarken. "Eğlenceli olabilirdi."
"Buna zemin hazırlamak için öpmedim seni."
"Ne için öptün."
"Öpmek istedim." dediğinde bana bakmıyordu. Sanki neden istediğini çözmeye çalışır gibiydi. "Sadece onu da fırsattan istifade aradan çıkarayım dedim ama eğlencemizin bölüneceğini kestirememiştim."
"Seni öldürmediğime dua et ve bir daha bu hatayı tekrarlama." dedim tehditkâr bir şekilde işaret parmağımı ona doğru kaldırırken. "Şimdi çık git buradan, duş alacağım."
"Birlikte mi alsak?"
"Şansını zorlama istersen."
"Tamam, tamam." dedi gülerek. Sonra koltuktan kalkıp kendini yatağıma attı. Neyin rahatlığıydı bu?
"Neden bu ismi kullanmıyorsun?"
"Çünkü Tatum öldü," dedim ruhsuzca ona bakarken. "Tatum diye birisi yok, Ace veya Chaos ama Tatum değil asla."
"Tamam," dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. Bu kadar çabuk kabullenmesi hayra alamet değildi.
"Ama ben o isimleri kullanmayı sevmiyorum, beğendiğim isimle hitap etmek istiyorum sana."
"Hitap etme Bucky." dedim tersçe, sonra konuşmasına fırsat vermeden banyoya girdim.
Eğer konuşmasına izin verseydim, bu son konuşması olabilirdi. Yani bir nevi kendimden korumuştum onu. Gerçi yine de ona zarar verecek bir şey yapabilir miydim, orası da muammaydı. Çünkü bu ismi kim kullanırsa kullansın sonu asla iyi bitmemişti şu ana kadar. Peki ya neden bu adama göz yumuyordum?
Yaklaşık yirmi dakika süren rahatlatıcı duştan sonra giyinip odama girdiğimde yatağımda boylu boyunca uzanmış, uyuyan bir Bucky görmeyi planlamıyordum.
İstemsizce gülümserken buldum kendimi. Sonra ona yaklaşıp yanına oturdum. O sırada bildirim sesi gelen telefonuyla kaşlarımı çattım.
Kendine gel gerizekalı, sana ne elin adamının hayatından.
Tam boşverip yatağıma uzanacaktım ki tekrar gelmesiyle sesli bir şekilde nefesimi verdim. Tabi ki bakmayı düşünmüyordum ta ki abartısız elli kere aynı bildirim sesinin kulaklarımı taciz etmesine kadar.
Üzerinden eğilip, ıslak saçlarım yüzüne dokunurken komodine koyduğu telefonunu aldım. Sam'dan bir sürü pek bir önem taşımayan onlarca mesaj gelmişti.
İçlerinden dikkatimi çeken tek mesaj ise son attığıydı.
Fury'nin kesin talimatı var, şu kadını araştırmayı bırak.
"İnsanların telefonunu karıştırmak kötü bir şey Tatum."
Sinirle nefes verip telefonunu göğsüne resmen kaburgalarını kısmak gibi koyarak acıyla inlemesini sağlayıp, "Uyandıysan evine siktir olabilirsin." dedim. Aslında kalması benim için sorun değildi. Hata tuhaf bir şekilde kalmasını istiyordum.
"Terapistine söyleyeceğim ağzını bozduğunu." dedi pişkin pişkin. Bu adam niye laftan anlamıyordu.
"Seni gebertirim Bucky."
"Sana asıldığını biliyor muydun?"
Daha önce söylemişti bunu, hem de adamın tam önünde.
"Asıldığı falan yok, sallama."
"Cidden körsün sen."
Gözlerimi devirip bıkkınlıkla nefes verdim ve, "Odamdan si-" demiştim ki beni polise veren adam neden terapistime şikayet etmesindi ki? Sonra otur bir hafta boyunca ahlak terapisi dinle.
Bu yüzden yalnızca, "Defol git şuradan." dedim.
Ancak o beni sikine bile takmayıp kafamdan tuttuğu gibi göğsüne yasladı ve "Uyku vakti asi." dedi.
Şimdi de böyle mi sesleniyordu bana? Asi?
Allahim bismillah
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chaos And The White Wolf ~Bucky Barnes [Tamamlandı]
FanfictionSmut warning ⚠️ Bucky ve Sam'in biraz ara vermek amacıyla gittiği kasabada işlenen cinayetlerden dolayı Lords Of Chaos çetesinin de bu cinayetleri çözmek için gitmesiyle işler karışır. Cinayetler Chaos ile bağlantılıdır ve bunu çözmez ise dava üzer...