a day

381 60 22
                                    

Tombul, minik elleriyle gözünün önüne düşen buğday saçlarını geriye itti. Fakat bu pek de işe yaramamış, ipekleri yeniden görüş alanını kapatmıştı. Oysa yeni toplamıştı annesi saçlarını.

Dümdüz koridorda yürürken ayağı halıya takılıp aniden poposu üzerine düştü ki bunu pek umursamadan oturmaya devam etti. Yine ağabeylerini izliyordu.

Nasıl da güzel oyun oynuyorlardı. Hep çok isterdi onlara katılmayı fakat bunu isteyen tek kişi oydu, ağabeyleri onunla aynı fikirde değildi, ya da sadece o.

"Hey! Hobi hyungg~" yanına gelen kendisinden bile küçük olan Jimin'in saçlarını karıştırdı.

"Merhaba Jiminie." dediğinde diğeri sevimlice gülümsemişti.

"Hobi ne yapıyorsun? Hadi oyun oynayalım!" diyerek elinden çekiştirmeye başlayınca başını salladı.

"Olmaz Jimin."

"Ama neden?" dedi tombul dudaklarını büzerek.

"Bak onları izliyorum." diyerek oyun oynayanları işaret edince daha minik olan beden kaşlarını çattı.

"Yunki'den nefret ediyorum." ince, peltek sesinden yaşına göre fazla nefret dolu çıkmıştı.

"O senden büyük Jimin, Yoongi hyung demelisin. Ayrıca.. neden nefret ediyorsun ki?"

"O seni hep üzüyor. Oyun da almıyor. Nefret ediyorum ondan!" dediğinde diğeri hafifçe kıkırdadı ve sarı saçları okşadı şefkatle.

"Çok tatlısın Jimin." diyebildi sadece, karşı çıkamıyordu çünkü haklıydı. Küçücük, daha bebek sayılacak şu beden bile anlıyordu bazı şeyleri.

Birkaç dakika sonra Jimin çoğu zaman olduğu gibi yine uykuya dalmıştı. Hoseok ise anneannesinin koca bahçesinde oyun oynayanları izlemeye kendi başına devam etmişti.

Toplamda dört kişi vardı. Biri büyük teyzesinin çocuğu ve Jimin'in abisi Jin, diğer ikisi küçük teyzesinin çocukları Namjoon ile Dahyun ve tabii ki Yoongi.

Hoseok'un her zaman Yoongi'ye karşı fazlaca bir zaafı vardı. Ağabeyinin hareketleri, konuşmaları, tarzı her şeyi ona çok havalı gelirdi. Daha küçücük yaşta onu kendine idol olarak seçmişti.

Ancak işler Yoongi için pek de öyle değildi. Hoseok'un tam tersi hisler besliyordu. Herkesi severdi Yoongi. Hoseok hariç. Hiç sevmezdi ona göre küçük ve ağlak olan bebeği.

____

Yanan, dolmak için yalvaran gözlerimi görmezden gelerek umursamaz bakışlarımı eve giren bedenden çektim.

Hiçbir şey yapmayacaktım. Tüm aile üyeleri neşeyle birbirlerine sarılıyorlardı ancak ben köşemde oturmayı tüm bunlara tercih ederdim.

Gözlerim istemsizce yeniden ona kaydığında gülümsediğini gördüm. Pek alışkın olmadığım bir görüntü değildi. O gülümserdi zaten, ben dışında herkese gülümserdi.

Dayım tüm aile üyeleriyle sarıldıktan sonra gözlerini etrafta gezdirmeye başladı. Odayı dolaşan gözleri beni bulduğunda ışıldamıştı.

"Hoseok! Aman tanrım buraya gel." dediğinde burukça gülümseyerek ayağa kalktım ve yanına adımladım.

Yanına ulaştığım anda kollarını bedenime sarmıştı sıkıca. Özlediğim bedenin sırtına doladım ben de kollarımı.

"Nasılsın bakalım?" dediğinde gülümsedim.

"İyiyim dayı." sırtıma babacan bir tavırla vurarak saçlarımı öptü.

"Eşek sıpası seni. Hiç gelme tabii dayını görmeye. Ah ah.." iç çektiğinde başımı olumsuzca salladım.

"Özür dilerim dayı. Sınavlarım vardı." dediğimde tekrardan gülümsedi.

"Biliyorum aslan parçası, biliyorum. Uğraşıyorum senle." deyip arkasına döndü.

"Bak Yoongi de burada. Yoongi, gelip selam ver kuzenine."

Adını anmasıyla bile bedenimden elektrik dalgaları geçmişti. Bir anda elim titremeye başlamıştı. Fakat bu heyecanım da Yoongi hyungun isteksiz gözlerini gördüğümde solup gitmişti. İçimi yine hissizlik bürümüştü.

"Merhaba." diyerek uzaktan eğilerek selam verdiğinde aynı şekilde karşılık verdim.

Ne bekliyordum ki? Bir anda değişip bana olan nefretinin son bulacağını mı? O her zaman uzaktı bana ve öyle kalacaktı. Sertçe yutkunarak bu gerçeği sindirmeye çalıştım ve az önce oturduğum yere yeniden oturdum.

Yeniden kalabalık içinde yalnız başıma kaldığımda kulaklığımı yeniden kafama taktım. Kafamı bu sefer pencereden dışarıya çevirdiğimde güneşin batmak üzere olduğunu gördüm. Baygın bakışlarla dışarıyı izlerken yanımdaki sandalyeye birinin oturduğunu hissettiğimde başımı çevirdim.

Namjoon'du. Benimle yaşıt olmasına rağmen çocukluğumda neredeyse hiç zaman geçirmediğim kuzenim. O, Yoongi hyungun arkadaşıydı. O yüzden onunla hiç yakın olamamıştım bile.

"Merhaba." dedi gamzelerini göstererek utangaç sesle. Onu, sesini ve gamzesini ilk defa bu kadar net görüyorum desem yeriydi.

"Merhaba." dedim ben de ne diyeceğimi bilemeyerek. Daha önce hiç muhabbetimiz olmamıştı, ne diyeceğimi bilemiyordum.

"Kulaklığın güzelmiş." dediğinde boynuma astığım kulaklığıma baktım. Küçükken babamla gittiğim bir antikacıdan çok beğenerek almıştım. İlk aldığımda bozuktu, babamla hayata döndürmek için neredeyse her parçasını yenilemiştik. O yüzden değerliydi benim için.

"Teşekkür ederim." dedim gülümseyerek. Onun da birkaç saniye gamzelerime baktığını farketmiştim.

"Şey aslında bu gece buluşup buraları biraz gezeceğiz istersen sen de bize katılabilirsin." dediğinde şaşkınlıkla parmağımı kendime çevirdim.

"Ben mi?" bu pek alışık olduğum bir durum değildi.

"Evet. Eskiden pek bize katılmazdın ama belki bugün gelirsin?"

'Gelemeyen ben değildim, siz hiç çağırmadınız.' demek istesem de kendimi tuttum.

"Jimin de geliyor mu?"

"Gelir yani gelebilir, onu da çağırırız." dediğinde başımı olumlu anlamda salladım.

"Olur."

Gülümseyerek ayağa kalktı.
"O zaman bu gece bahçede buluşuruz." deyip yanımdan ayrıldığında tekrardan kulaklığımı takarak düşünmeye başladım.

Daha şimdiden bazı planlarım bozulmaya başlamıştı. Ve bunun hoşuma gidip gitmediğine karar vermiyordum.

Belki de sadece akışına bırakmalıydım.
_______

Birkaç bölüm bu tarzda, geçmiş zaman ve şimdiki zamanı karıştıracağım.

VE, bu fici yazmak beni çok geriyor çünkü takipçlerimin çoğu vhope shipper:((

Üstelik çok iyi yazmak istiyorum ve sürekli tekrar tekrar kontrol ediyorum..

Ama iyi olacak, fightingg!!

since our childhood, sope✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin