"Anne!"
"Yine ne var Hoseok?" annem elini beline yaslayarak karşımda durduğunda dudaklarım aşağı sarkmıştı istemsizce. Ağlayacak gibi hissediyordum.
"Kulaklığım yok." daha konuşmadan bile sesim titremişti. Sabah uyandığım andan beri kulaklığımı arıyordum ancak hiçbir yerde bulabilmiş değildim.
"Kaç defa tartışacağız Hoseok? Nerede olduğunu bilmiyorum oğlum. Bir yerlerde kaybolmuştur. Çıkar ortaya." dedi bıkkınlıkla. O da sıkılmıştı benden. Arıyordum, bulamıyordum ve bulamayınca mızmızlanıyordum.
Az değil altı yıldır yanımda taşıyordum kulaklığımı. Zaman zaman bozulsa da kırılsa da asla kaybetmemiştim. Onunla büyümüştüm ben, elim kolum gibiydi. Üstelik çok değerliydi. Kendimden eklediklerimle birlikte eşsiz bir parçaydı. Kaybetmeyi göze alamayacağım bir şeydi benim için.
"Ama anne odamdaydı, bul-"
"Ne oluyor, ne bu kargaşa?" anneannem kapının hemen önünde belirdiğinde üzgün gözlerimi önüme çevirdim.
"Hoseok'un kulaklığını bulamıyoruz." dedi annem derin bir nefes vererek.
"E ben onu gönderdim ki." anneannemin dediği şeyle şaşkınca ona baktım.
"Nereye?"
"Masanın üzerindeydi. Eh benim gözler de pek görmüyor, elim çarpıvermiş." dedi çekingen sesle. Anneannem, yaşlı ve pişman olması hatrına sesimi çıkarmamıştım. Hoş, konuşsam ne diyebilirdim ki?
"Ama Yoongi'ye verdim, hemencecik tamir ettirir. Kusura bakma evladım." elini omzuma koyarak gerçekten üzgün sesle konuştuğunda dudak büzdüm.
"Sorun değil anneanne." gülümseyerek ufakça sarıldım. Yapacak bir şey yoktu artık, anneanneme kızamazdım ya.
"Ben gidip Yoongi hyunga sorayım." diyerek anneannemden ayrılıp odadan çıktım. Tek dileğim Yoongi'nin henüz çıkmamış olmasıydı. Evet, birlikte dans ettiğimiz geceden beri içimden ona hyung demeyi bırakmıştım. Ne gerek vardı ki zaten?
Hızlı adımlarla Yoongi'nin kaldığı odaya gittiğimde kapalı kapıyı tıklattım. "Gir." sesini duyduğumda pek yavaş olmayan şekilde kapıyı açtım.
Gözlerimi etrafta gezdirdiğimde yatağında oturduğunu -çok küçük bir an için onun yer yatağında yatmamasını kıskanmıştım- ve elindeki gitarla uğraştığını gördüm. Büyük siyah gitarı bir kolunun altına sıkıştırmış akorlarını düzeltiyordu.
Ve fazla havalı görünüyordu.
"Bir şey mi oldu Hoseok-ah?" dedi siyah saçları minik gözlerini kapatırken. Onu incelerken gelme sebebim aklımdan çıkmıştı.
"Şey.. kulaklığımı sana vermiş sanırım anneannem." dedim kısık sesle. Bir süre düşünür gibi baktıktan sonra başını salladı.
"Evet birazdan merkeze gidince tamir atölyesine bırakacağım." dediğinde derin bir nefes aldım.
"Oh çok teşekkürler. Seni yoruyorum sanırım." dediğimde kaşlarını çatmıştı.
"Hayır yorulmayacağım. Ama yalnız gitmek istemiyorum dilersen sen de benimle gelebilirsin?" soru sorar gibi kurduğu cümleyle gülümseyerek başımı salladım. Onunla geçireceğim fazladan zamana nasıl hayır derdim?
"Gelmeyi çok isterim." dediğimde sakince elindeki gitarı yatağına bırakıp ayağa kalktı. Birkaç adımda yanıma gelip elini omzuma koydu.
"Hadi gidelim Hoseok-ah." omzumdan yavaşça elime dek inen parmakları ve yumuşak kokusuyla bilinçsizce başımı sallamıştım.
Parmaklarını parmağıma geçirdiğinde diliyle dudağını ıslatmıştı. Bu adam beni ne kadar etkilediğinin farkında mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
since our childhood, sope✓
Fanfic"Nefret ettiğini biliyorum benden hyung, çocukluğumuzdan beri." 'yoonseok