"Jeongyeon?"
Yoongi'nin ağzından dökülen, asla duymak istemeyeceğim o isim ile bakışlarım masadaki daha önce sadece bir kez, hiç de iyi uygun olmayan bir anda gördüğüm o bedene yöneldi.
Düz, kahve saçları yüzüne dökülmüştü ama dudaklarında utangaç bir gülümsemeyle Yoongi'ye baktığını görüyordum. Kesinlikle bir şeyler çok sıcaktı. Bir ihtimal o sıcak şey, vücudumda dolaşan kandı.
Yeniden Yoongi'ye döndüğümde şaşkındı. Mutlu mu olmuştu, üzgün mü belli değildi. Ve bu beni tedirgin ediyordu.
"Ne zaman geldiniz?" şaşkınlığını bir kenara atıp dudağını ıslatarak konuştuğunda kaşlarımı çatmıştım. Tek şaşırdığı nokta ne zaman geldikleri miydi? Geleceklerinden haberdar mıydı?
"Çok olmadı, artık gelmemiz gerekiyordu. Sen de burada olduğuna göre şu konuyu halledelim." tanımadığım ancak Jeongyeon'un babası olduğunu düşündüğüm adam konuşmuştu ağzını mendille silerek.
"Evet bizi kırmadılar geldiler Bay Yoo'lar. Uzatmaya gerek yok, konuşalım bitsin." dedi dayım da boğazını temizledikten sonra.
Yoongi gözlerini tüm masada gezdirdi düşünür ifadeyle. Anlık gözleri bana değse de hemen uzaklaşmıştı. Oysa bana baksın her şeyi anlatsın istiyordum. Anlamıyordum çünkü.
"Lütfen bunu burada konuşmayalım. Jeongyeon ve benim aramda özel bir konu olduğunu düşünüyorum." dedi tok sesle.
"Ben de onu diyorum işte. Jeongyeon kızımla odana gidin, konuşun, halledin." dayım hevesle konuştuğunda başını salladı kız. Ayağa kalkarak Yoongi'nin yanında durdu.
"Gidelim Yoon." deyip Yoongi'nin elini tutup yürümeye başlamıştı. Ellerimi sıkarak seğiren gözlerimi kapattım. Sakin olmam gerekiyordu, tek yapmam gereken sakin olmaktı.
Hayır yetmiyordu, onların ne konuştuğunu, neler olduğunu, bilmediğim her şeyi ama her şeyi bilmeliydim. Elimden gelen tek şey ise koltuklardan birine oturup tırnaklarımı kemirmekti. Bacağım bir ritimle sallanıyordu, aklımda dönüp dolaşan tek görüntü ise dakikalar önce benimkileri tutan ellerinin, o kızınkiyle birleşmesiydi.
Belki yarım saat belki on dakika geçmişti ama saatlerden hiçbir farkı yoktu benim için. Diğer herkes bir şey olmamış gibi sofrada sohbet etmeye devam ediyordu. Tek merak eden bendim sanırım. Ve bu bozuk olan sinirlerimi daha çok bozuyordu.
Daha fazla merakıma katlanamayacağımı hissettiğimde tek bir hareketle ayağa kalktım. Çok bile sabretmiştim. Yoongi'nin kapalı kapısının önünde bulmuştum kendimi bir anda. Hiçbir ses gelmiyordu. Yaptığımın yanlış olduğunun farkındaydım ama kendimi durduramıyordum. Kimsenin bana bir şey anlatmayacaktı. Sadece birkaç şey duysam yeterliydi.
"Jeongyeon! Her seferinde başa dönüp duruyoruz. Sana alakası bile yok diyorum." Yoongi'nin ses dışarı çıkmasın diye bastırdığı sert konuşmasını duymuştum. Ve bunun karşılığında o kızdan burun çekme sesi. Yüzümü buruşturdum.
"Hiç öyle davranmıyorsun!" diye bağırdı. "Hâlâ bana bakarken zorlanıyorsun Yoongi. Hiç, hiç çabalamıyorsun bile." sesi fazla ihtiyaç dolu çıkıyordu. Ağlıyordu belki de.
"Jeongyeon çok çabaladım. Kaybettiğimizde bile inandım bize. Neden görmüyorsun?" bu cümlesiyle onların yıllardır birlikte olduğu gerçeği çarpmıştı bir anda suratıma. Konuşmaları bile hep eskiler üzerindendi.
"Vaz mı geçeceğiz? Evlenmek üzereyken bir anda bırakacak mıyız? Söylesene Yoongi, onca birlikte geçen yılı çöp mü edeceğiz." kızın sorduğu soruyla nefesimi tutmuştum neredeyse. Bütün kulağım sessizliğin dolduğu odadaydı. Olumsuz bir kelimenin dudaklarından dökülmesini bekliyordum Yoongi'nin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
since our childhood, sope✓
Fanfic"Nefret ettiğini biliyorum benden hyung, çocukluğumuzdan beri." 'yoonseok