a apocalypse

317 51 59
                                    

O gün, bana her şeyin değersiz olduğunu söyleyene kadar umursamaz biri olduğumu düşünürdüm.

Görmezden gelinmenin canımı yakmayacağını, ne olursa olsun başa çıkabileceğimi, duygularımı geri plana atabileceğimi sanırdım.

Ama öyle değildi. O, kara gözleri bana bile bakmazken, elleri başka bir kızınkine karışmışken değildi işte. Arada zorlukla kendime çevirebildiğim irislerinde boşluğu gördüğümde, anlıyordum bazı şeyleri.

Buraya gelirken ne düşünmüştüm bilmiyorum. Belki öylece bir gece olacağını hayal etmiştim. Öyleydi de. Öylesine bir geceydi. Kulağımı ince caz müziği, burnumu yoğun alkol ve alttan gelen kahve kokusu dolduruyordu. Oturduğumuz masada sürekli bir şeyler hakkında konuşuluyordu, fakat dikkatimi onlarda toplamak güç geliyordu.

Vücudum buradaydı, zihnim hâlâ bazı şeyleri sindirmeye çalışıyordu. Hala aklım, karşımda oturan sevdiğim adam ve yanındaki sevgilisinin gerçekliğini algılamaya çalışıyordu. Ama her şey gerçekti değil mi?

Mutlu muydu anlamıyordum. O kızla gerçekten mutlu muydu? Gülümsüyordu. Ama yeterli miydi ki anlamaya? O da benim gibi hissetmemiş miydi?

Adalet neredeydi?

"Hyung iyi misin?" yanımda oturan Jimin'in koluma dokunmasıyla bakışlarımı ona çevirdim. Gülümseyerek başımı salladım.

"İyiyim Jimin-ah." dedim neşeli sesle. Kendime gelmeliydim değil mi? Kara bulutları dağıtacaktım bu gece, bu yüzden gelmiştim ya zaten.

Jeongyeon'un arkadaşça teklifini kabul ettikten sonra biraz onun zoruyla biraz da kendi yenilenme isteğimle özenle hazırlanmıştım bu geceye. Ardından yine Jeongyeon'un yoğun isteğiyle o ve sevgilisi ile buraya gelmiştim.

Öncelikle Minho hyung ile özlem gidermiş ardından kuzenlerimin dakalarca, belki daha fazla uğraşmasıyla onları affetmiştim. Onları dinleyince aslında o kadar da haksız değillerdi. Gelmek istediklerinde onları kovan ve kendimi depresyon havasına sürükleyen bendim. Onları suçlamak yersizdi.

Kuzenlerimle eski halime dönmüştüm, görüntüm hoştu. Geriye sadece kafamı biraz dağıtmak kalmıştı. Ve buna ilk attığım adım, Yoongi hyungtaki bakışlarımı ayırmak, onu görmezden gelmek olmuştu.

Önce ondan, sonra zehrinden kurtulabilirdim. O açıkça Jeongyeon'u tercih ettiğinde, beni ve tüm yaşananları küçümsediğinde bunu yapmalıydım. Ama zevali yoktu, hiçbir şey için geç değildi.

Onsuz bir ay geçirecektim ardından zaten gidecektim buradan. Eğlenmeme bakmam gerekiyordu.

"Hatırlıyor musunuz küçükken Yoongi hyung Jongho amcanın bütün camlarını kırmıştı. Sonra da camların üzerine düşmüştü." Namjoon'un kahkaha atarak konuşmasıyla gülümsemiştim.

"Neden konu hep benim çocukluğuma geliyor ki?" dedi Yoongi hyung kollarını birbirine bağlayarak bıkkın sesle.

"Hayatım çocukluğu normal olmayan ben değilim ki beni konuşalım. Ne yapıyorsak senin suçun." dedi Seokjin hyung kahkaha atarak.

"Cidden sevgilim, o zamanlar çok fenaydın. Eğer öyle kalsaydın sana aşık olamazdım." Jeongyeon'un söylediğiyle gülümsemem buruk bir hal almıştı.

"Peki şeftaliye olan nefreti!" Dahyun'un söyledikleriyle hepsi kahkahalara bürünmüştü. Jeongyeon hariç.

"Of korkulu rüyamdı. Bir ısırık bile almamıştın!" diyerek sevgilisinin omzuna vurduğunda kaşlarım havaya kalkmış alaycı bir sırıtış belirmişti dudaklarımda.

İnat eder gibi yüzüne uzunca baktım. Bana bakana dek gözlerinden ayırmadım bakışlarımı. Ve istediğimi elde ettim. Minik gözleri önce gözlerime ardından sırıtışıma değmişti ki bu dudaklarımı daha çok kıvırmıştı.

since our childhood, sope✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin