a banter

282 42 11
                                    

"Dayı.. lütfen biraz duralım, çok yoruldum.." Jimin'in ağlar gibi, yumuşak sesini duymamla bacaklarımdaki son güç de tükenecek gibi olmuştu.

Ağustos ayının karşı konulamaz sıcağı beni esiri altına almıştı. Dudaklarımın kurumaktan birbirine yapıştığını hissediyordum. Başımdaki şapka işlevselliğini yitirmiş, güneş bütün ensemi yakmıştı. Bunlar burada kaldığım süre boyunca alıştığım şeyler olsa da göz kapaklarımı zorlayan uyku, dayanılamazdı.

"Çok az kaldı oğlum. Azıcık daha dayan." dedi dayım yorulmasına rağmen bunu kendine yediremediği için dinç bir duruş sergilerken.

"Baba yarım saattir aynı şeyi söylüyorsun." Yoongi'nin haklı isyanıyla ona dönmüştüm. Güneşe bakamadığı için minik gözleri daha da kısılmış, kaşları yorgunlukla aşağı düşmüştü. Kimse olmasaydı öpüverirdim tombul yanağından.

"Tamam işte geldik sayılır, bakın burası." babamın hemen ilerideki gölün arkasında bulunan geniş alanı işaret etmesiyle tanrıya binlerce kez şükretmiş, onları beklemeden koşarak erkenden varmıştım.

Sırt çantamı yere fırlatırken uğruna bir buçuk saat yürüdüğümüz ormanlık alanda göz gezdirdim. Sabah daha şafak vakti girer girmez babam ve dayım baskın yapar gibi uyandırmıştı beni. İtiraz etmeye vakit bile bulmadan kendimi bütün kuzenlerimle yola çıkarken bulmuştum.

Ve tam bir hayal kırıklığıydı. Ormanın girişi ve şimdi içinde bulunduğumuz ortası arasında hiçbir fark yokken biz, buraya gelmek için saatler harcamıştık.

"Nasıl, güzel değil mi?" dedi babam neşeyle elini beline yerleştirip kamp yapacağımız alanı işaret ederken. Söylemek istediğim çok fazla şey olsa bile zorla gülümseyerek başımı sallamakla yetindim. "Evet baba.."

"Ay öldüm." Dahyun çantasını bırakır bırakmaz kendini toprağın üzerine atarak gözlerini kapatmıştı. "Ben uyuyacağım, rahat bırakın beni." dedi kocaman esnerken. Ruh halimi yansıtıyordu tam şu an.

"Dahyun! Kızım kalksana yerden." dayım aceleyle kolundan tutarak onu yerden kaldırmıştı. "Uzanılır mı öyle toprağa." dediğinde Dahyun dudaklarını büzmüştü.

"Ama dayı uyumak istiyorum." dedi mızmız sesle. Ağlamasına ramak kalmıştı, yüzünden belliydi.

"Uyursun uyursun. Önce bir çadırları kuralım da. Kahvaltı ettikten sonra uyursun." dayım bu kamp işini fazla ciddiye almıştı. O kadar hevesliydi ki bir hafta öncesinden bu günü ayarlamıştı kendi kendine. Çadır, uykuluk, hamak ve diğer tüm eşyaları hazırlamıştı.

"Çadırları nasıl kuracağız?" dedi Namjoon pek de anlaşılmayan sesle. Gözleri yarı kapalı haldeydi.

"Öğreteceğim ben size. Ama bir sıkıntımız var. Elimde sadece beş çadır var. İki kişi birlikte kalacak." dayımın söyleyeceklerini bile dinlemeden toprağa oturup kafamı dizime yasladım. Kiminle ya da nerede kalacağım hiç önemli değildi. Uyusam bütün derdi atardım üstümden.

Bir şeyler konuşuyorlardı ya da tartışıyorlardı bilmiyorum, sanırım Dahyun ve Namjoon yine her zamanki kardeş kavgasına başlamışlardı. Ses odağımı tamamen sabahın erken saati olduğu için öten kuşlar ve böceklerin cırmalasına vermiştim. Biraz huzurluydu. Sanırım.

Bir süre sonra omzumda hissettiğim hafif dokunuşla mırıldanarak başımı kaldırdım. Güneşin sert ışığı gözlerimi yakarken göz kapağımı hafifçe aralayıp Yoongi'nin güneşten biraz daha parlak olan yüzüne baktım. Sadece bakmak bile gülümsememe, içimde bir şeylerin yumuşamasına sebep oluyordu. Bu üzerimde bıraktığı nasıl bir etkiydi?

since our childhood, sope✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin