"Yoongi yapma böyle artık lütfen. En azından bir şeyler ye hm?"
Sevgilimin güzel sesini duyduğumda dizine yaslandığım başımı salladım. "Canım istemiyor." dedim mırıltılı sesle.
Bu halim ona sevimli gelmiş olacak ki bir anda gözlerinin içi parlamıştı. O her zaman hayrandı bana, gözlerinden bile anlayabiliyordum. Hiçbir şey yapmasam bile Hoseok'um bana baktığında gözlerinde yıldızlar parlıyordu. Bunun verdiği gurur ise tarif edilemezdi. Daha güçlü, daha güzel hissediyordum.
Aşağıdan yüzünü incelerken gözlerindeki ışıltının yerini hüzne bıraktığını görmüştüm. Şefkatle güzel elini saçlarımda gezdirdi.
"Yoongi, daha ne kadar kaçacaksın? Kızgın olsan da sonunda baban o senin hem çok üzgün o da, artık uzatmasan mı sevgilim?" dedi benimle konuşurken kullandığı yumuşacık sesiyle.
Babamla ettiğim kavgadan, yani dünden, beri odamdan çıkmıyordum, bir süre onu görmemem daha iyi olurdu ikimiz için de. Hoseok ise neredeyse yanımdan hiç ayrılmamıştı. Beni yalnız bırakmamak, neşelendirmek için elinden geleni yapmıştı. Oysa varlığı bile beni sakinleştiriyordu. Diğer her şeyi umursamama, tüm varlığımı ona adamama neden oluyordu.
Babamın üzgün olması ise kalbimi burkmuştu. Ona çok düşkündüm ve üzülmesini hiç istemezdim. Kafamı sevgilimin karnına doğru sakladım ve derin bir nefes alarak kokusunu içime çektim.
"Çok mu üzgün?" dedim boğuk sesle. Başını sallayarak dudağını büzdü.
"Evet, çok.." dedi hüzünle. Benim babamla barışmamı diğer her şeyden daha çok istiyordu. Beni ikna etmek için elinden geleni yaptığının farkındaydım, onun bu çabasını karşılıksız bırakmak istemiyordum.
İşin aslı Hoseok ona ne kadar kızsam da her zaman olduğu gibi yine kendini suçluyordu. Yaşadığım her şeyde kendine pay çıkarıyor, sanki tüm üzüntülerimin sebebiymiş gibi davranıyordu. Onun üzülmemesi için çabalasam da aslında yaşadığımız bütün kalp kırıklıklarının sebebinin ben olduğunu anlatmaya çalışsam da o, benim için kendini parçalıyordu.
"Peki onunla konuşmalı mıyım?" diye sordum. Amacım ondan cesaret almaktı. Minik, esmer ellerini benimkine sardı ve öptü.
"Elbette konuşmalısın, küs kalmanız hiçbir şeye çözüm olmayacak." dedi gözlerimin içine bakarak. Gözlerimi elaya kaçan gözlerinde, esmer teninde ve gül kurusu dudaklarında gezdirdim.
Ardından karşısına geçip onun gibi bağdaş kurarak oturdum. "Cesaret öpücüğü." dedim gözlerimi kapatıp başımı ona doğru uzatarak. Tatlı kıkırtısı kulağıma dolduğunda dudağımda çok ufak bir baskı hissettim.
Geri çekildiğinde kaşlarımı çattım. Dudağımı sevimli olduğunu düşündüğüm bir şekilde büzüp, onu ikna etmek için mızmız sesler çıkardım. İşe yaradığını ellerini ensemde, nefesini yüzümde hissettiğimde anlamıştım.
Islak dudaklarını bir kez daha benimkiyle buluşturduğunda bu sefer daha uzun ve tatmin edici bir öpüşme vermişti bana. Ancak bu da yeterli değildi. Ona doyamıyordum. İlk o gece olmadık bir anda bal dudaklarını tatmıştım. Sonrasında vazgeçmem mümkün olmamıştı, hatta bana cenneti yaşatan bu oğlandan kendimi bunca yıl uzak tuttuğum için pişmanlığa boğulmuştum.
Arsızca bir kez daha dudağımı uzatttığımda yumuşak bir şeklide vurmuştu ağzıma. Suratımı düşürüp ona baktığımda ters ters bana bakıyordu. "Git Yoongi." dedi sert çıkarmaya çalıştığı sesiyle. Oysa bu hali bile sevimliydi.
Sinirli görünmeye çalışarak ayağa kalktım.
"İyi." dedim düşük dudaklarımla. Gideceğimi sandığı esnada beklemediği bir anda yanağını aceleyle öperek kaçtığımda ilk başta şaşkınlıkla kalakalsa da gülümsemeden edememişti. Kıyamamıştı bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
since our childhood, sope✓
Fiksi Penggemar"Nefret ettiğini biliyorum benden hyung, çocukluğumuzdan beri." 'yoonseok