Omzuma attığım çantamı düzeltirken nihayet eve ulaşmıştık. Dinlene dinlene yürüdüğümüzden saat çoktan öğle vakitlerini geçmiş olsa da yine sabahın köründe yola çıkmıştık. Sanırım bu erken uyanma mevzusu babamlara askerlik günlerini hatırlatıyordu, fena zevk alıyorlardı.
Ben, babam, dayım ve Yoongi kapısından içeri girdiğimizde bizi kapının önünde karşılamışlardı. Diğerlerini yol üzeri evlerine bırakmıştık neyseki.
"Hoş geldiniz!" dedi neşeyle annem. Askere gidip geri dönmüşüz gibi davranıyorlardı. Herkes selam verip sohbet ederken ben de bir şeyler mırıldandım. Konuşacak mecalim bile yoktu. Uykudan bir köşeye bayılabilecek haldeydim.
"Ee nasıl geçti kampınız?" yengemin sorduğu soruyla kapının önünde derin bir konuşma başlamışken bedenimi duvara yaslayıp kapanmak için beni zorlayan gözlerimi kısarak bir Yoongi'de bir de onu uzun uzun izleyen Jeongyeon'da gezdirdim.
Jeongyeon, yüzündeki yumuşak gülümseme ve özlemle Yoongi'ye yaklaşıp benim duyamayacağım sesle bir şeyler söylemişti. Küçük ellerini onun eline sardığında kaşlarımı çatarak omuzlarımı dikleştirdim biraz. Bir şeyler konuşuyorlardı ve duyamamak sinirlerimi bozuyordu.
Biraz sonra Jeongyeon sıkıca Yoongi'ye sarıldığında yanağımın içini ısırmıştım. Benim öpmek için an kovaladığım yanağını öptüğündeyse çıldıracak gibi hissetmiştim. Ayağımla yere vururken bedenim sallanıyordu. Altı saniye geçtiğinde bile ayrılmamışlardı. İçimde büyüyen kıskançlığı bastırmak zordu.
Yoongi hâlâ o kıza sarılmış haldeyken bakışlarını bana çevirdiğinde başını yana eğerek mahçup ifadeyle bakmıştı. Onun da elinden gelen bir şey yok gibiydi, yüzünde sabit bir ifade vardı ve elleri onu tam olarak sarmamıştı bile. Gözlerimi sorun yok dercesine kapatıp açtım.
Sorun vardı, hem de büyük sorun vardı. Ama kıskançlığın alemi yoktu çünkü öylece onları izlemek zorundaydım, yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Ayrıldıklarından emin olduktan sonra daha fazla orada kalamayarak içeri sıvışmıştım kimseye çaktırmadan.
Odama girdiğimde sinirle çantamı kenara fırlatmıştım. Elimi saçlarıma atıp çekiştirirken derin nefesler aldım. Ağlamak istiyordum. Bunları göze alıp çıkmıştım bu yola ama o kızın Yoongi'yi öptüğünü görmenin canımı bu kadar sıkacağını düşünememiştim işte.
Banyoya girerek suratıma soğuk suyu çarptım birkaç kez. Sanırım uykulu olduğumdan bu kadar öfkelenmiştim. En azından öyle olduğunu ümit ediyordum. Yoksa işim çok zor olacaktı. Yüzümü kurularken aniden kapı açılmıştı. İçeri giren Yoongi'yi görünce rahat bir nefes almıştım. Kapıyı kilitlediğinde kaşımı havaya kaldırdım.
"Ne oldu?" dedim istemeden soğuk çıkan sesimle. Dediğim gibi duygularımı ve davranışlarımı kontrol edemiyordum, kıskançlığım beni yönetiyordu.
"Özür dilerim Hoseok-"
"Özür dilenecek bir şey yok." dediğimde üzgün bir nefes verip yanıma yaklaşarak yanaklarımı kavramıştı. Sadece ellerinin sıcaklığı bile içimi eritiyordu.
"Hayır var, üzüldüğünü görmek kalbimi acıtıyor." dedi fısıltıyla. Sesini, kelimelerini nasıl kullanacağını çok iyi biliyordu. Her kelimesi direkt kalbime değiyordu.
"Seni kıskanıyorum." dedim ses tellerim titrerken, hislerimi ondan saklamama konusunda oldukça kararlıydım ancak gözlerim dolmuştu o görüntü gözlerimin önüne geldiğinde. Sürekli dolan gözlerimden de nefret ediyordum. Çok aciz ve savunmasız hissettiriyordu, onun yanında küçük kalıyordum bazen.
"Elimden bir şey gelmiyor güzelim. Bir süreliğine buna katlanmak zorundayız." dediğinde burnumu çekerek başımı sallamıştım sağa sola.
"Yaklaşmasına izin verme Yoongi en azından.. en azından öpmesin seni." derken sesim bir çocuk gibi çıkmıştı. Kıskançlığın bendeki etkisi büyüktü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
since our childhood, sope✓
Fanfic"Nefret ettiğini biliyorum benden hyung, çocukluğumuzdan beri." 'yoonseok