a promise

262 36 24
                                    

Artık ağustosun ortalarında eski kavurucu sıcaklığını biraz daha yitirmiş olan havadan derin bir nefes çektim içime. İlk başlarda kamp işine fazlaca karşı çıksam da aslında güzel olmuştu.

Evden çıkmıştık öncelikle, bu benim için en büyük güzellikti. Sonra.. kendimi bir çok düşünceden soyutlamıştım. Endişelerimi, isteklerimi bir kenara bırakmıştım.

Sıcak güneş tenime çarpıyordu, ılık rüzgar ara ara yokluyordu saçlarımı. Kuşların cıvıltısı bir de kuzenlerimin kahkahaları kulaklarıma doluyordu. Huzurluydu.

Bazı zamanlar sadece kendi kabuğuma çekilerek, hayatımdaki güzellikleri sindirmeye çalışırdım. Şu anda da öyleydi. Kendi kabuğuma çekilmiştim. Sadece onu izliyordum. Güzeldi. Namjoon onu sinir ettiğinde şekilli kaşlarını çatıp yanaklarını şişiriyordu. Dahyun'un şirinliklerine diş etlerini gösteriyordu. Bazen sıcakladığında alnını örten saçlarını geriye itiyordu. Tüm ormana en güzel melodiyi dinlettiğinin farkında bile olmadan kahkaha atıyordu.

Ona olan hayranlığım her şeyin ötesindeydi. Aşk vardı, aşıktım. Ama öncelikle ona hayrandım. Saatlere dinleyecek kadar, sıkılmadan izleyecek kadar, ileride çocuğumun ona benzemesini isteyecek kadar.

Ondandır hâlâ sevgilim olduğunu kavrayamamam. Sürekli bir kanıt arıyordum gerçekliğini kanıtlamak için. Şimdiye kadar uzaktı bana. Şimdiyse benimdi.

Şaka gibiydi hayat.

"Hoseokie hyung, gelsene!" Jimin'in elini dudağına yaslayıp bağırarak beni çağırmasıyla ayağa kalktım. Kısa şortuma yapışan toprağı silkeledikten sonra kurdukları çemberin son parçası olarak yanlarına oturdum. Bir yanımda o varken diğer yanımda Jimin vardı.

"Neden yalnız başına oturuyorsun Hoseok-ssi? Bizi sevmiyor musun yoksa?" dedi Namjoon dramatik sesle.

Onları sevdiğimden uzak durduğumu söyleseydim muhtemelen anlamazlardı beni. Gülümseyerek başımı sallamakla yetindim.

"Seni bilmem ama Hoseok beni çok seviyor." dedi Seokjin hyung göğsünü kabartarak. "Az önce ondan su istemediğim halde bana su verdi. Ve elma soydu."

"Bunları yaptı diye seni sevmiş mi oluyor? O zaman geçen gün telefonun şarjı yokken şarj aletini bana verdi diye bana aşık olmuş oluyor?" dedi Namjoon dalgayla. Bu hallerine kıkırdadım.

"Arkadaşlar tartışmayın. Hoseok oppa en çok beni seviyor. Çünkü tek kız benim. Benden sonra da Jimin var çünkü en küçük o." Dahyun heyecanla fikrini ortaya atmıştı.

"Ben en büyüğüm?" dedi Seokjin hyung inatla. Böylece ortamda sesler yükselmişti. Üstelik tartıştıkları konu çok saçmaydı. Araya girmeye çalışsam da beni dinlemiyorlardı.

Omuzlarımı düşürüp onları izlerken Yoongi'nin yüksek sesle bağırışını duymuştum. "Durun!" demişti, onun çıkışıyla ortam sessizleşmiş tüm gözleri üzerine toplamıştı. Boğazını temizledi ensesini kaşırken. "Hoseok en çok beni seviyor." dedi gözlerime bakarak.

Ben gizliden gülümserken herkes sessizliğe gömülmüştü. Ta ki Seokjin hyung gür bir kahkaha atana kadar. Onun gülmesiyle diğerleri de çözünmüş gülmeye başlamışlardı. Şaşkınlıkla onlara baktım.

"Ne Hoseok seni mi seviyor." dedi Namjoon kahkahalara boğularak.

"Oğlum Hoseok neden sevsin seni? Daha önce onunla düzgünce konuştuğunu bile görmedim." Seokjin hyung da Namjoon'a katıldığında dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Neden gülüyorsunuz? Hem biz Hoseok'la gayet iyi anlaşıyoruz." dedi Yoongi kollarını birbirine dolayarak.

"Siz mi? Küçükken çocuğun emdiği sütü burnundan getiriyordun sen." Seokjin hyungun dedikleriyle kaşlarımı çatmıştım. Haklıydı. Yoongi değişen yüz ifademe bakarak iç çekti.

since our childhood, sope✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin