Boynundaki sıkı ve oldukça düzenli kravatı düzelttikten sonra aynadaki görüntüsüne baktı. Son yıllarda yaptığı düzenli sporlarla vücudu eşsiz orantılara sahip olmuştu. Giydiği siyah takım geniş omuzlarına mükemmel oturmuş, özenle ikiye ayırdığı parlak sarı saçları kusursuz bir görünüme kavuşturmuştu onu.
Tabii kızarık gözlerini ve soyulmaktan yara olmuş dudaklarını saymazsak.
Sağlıklı görüntüsünün ardında yıkık dökük bir enkaz vardı ama genç zayıflıklarını gizlemede kararlıydı. Omuzlarını dikleştirerek bitkin suratına sert ve umursamaz bir ifade yerleştirdi.
Bütün gece ağladığını kimsenin bilmesine gerek yoktu.
Saat daha öğle vakitlerini geçmemişti anneannesinin evinde yoğun bir düğün karmaşası vardı. İnsanlar bu mükemmel günün eksiksiz bitmesi için koşuşturuyorlardı.
İnsanları izleyerek bahçeye çıktığında geniş bahçenin her yerine siyah renkte, bir kır düğünü havası veren sandalye ve masaların dizildiğini, yer yer renkli, sevimli tüllerin asıldığını ve birkaç adamın merdivenlere çıkarak muhtemelen geceye renk verecek olan loş ışıkları astığını gördü.
Çoğu insanın hayal ettiği bir düğün hazırlanıyordu. Peri masalı gibiydi.
Boğazını, yumru geçecekmiş gibi temizledi ileride çalışanlara emir veren paniklemiş dayısına ilerledi.
"Bir sorun mu var dayı?" dedi kısık gözleriyle.
"Bilmiyorum Hoseok. Nasıl her şey geceye kadar yetişecek? Aman tanrım.." dedi dayısı güneşten kızarmış beyaz teniyle.
"Endişelenme dayı. Baksana ne kadar çok insan var, eminim yetişecektir." sesine bakılırsa gerçekten endişelenmiyora benziyordu. Oysa içinde ne yangınlar vardı.
"Umarım oğlum." ardından Hoseok'a döndü. "Oh ne kadar da yakışıklı olmuşsun öyle." dedi genci gülümseyerek süzerken.
Hoseok sadece başını salladığında dayısı yüzüne baktı. Birkaç saniye anlamsızca baksa da yüzünde buruk bir ifade belirmişti. Elini gencin omzuna koydu.
"iyisin değil mi Hoseok?" dedi emin olmak ister gibi gözlerine bakarak. Hoseok biraz tereddüt etse de gülümsedi.
"Neden olmayayım ki dayı? Bugün kuzenimin en mutlu günü sonuçta." sesi normal çıksa da gözlerindeki bir şeyler belli ediyordu ama iki kişi de bunu görmezden gelmeyi tercih etti.
"İyi bakalım. Sen istersen içeri gir hava çok sıcak, takımı da giymişsin terleme." dayısının kolunu okşayarak söylediği şeyle başını olumsuz anlamda salladı.
"Bir yere uğramam gerekiyor." dediğinde diğeri anlamamış bir şekilde baktı.
"Nereye gideceksin oğlum böyle?"
"Kısa bir yere uğramam gerekiyor. Düğünden önce gelirim." dayısı belki de bir şeyler söyleyecekti ama diğeri onu dinlemeden uzaklaşmaya başladı.
Yolları biraz unutmuş olsa da hafızasını zorlamaya çalıştı. Attığı her adımda kalbi daha sert atıyordu. Hava fazla sıcaktı ama parmak uçları üşüyordu.
Kasabadan biraz uzaktaki yeşillik alana girdiğinde bacakları titremeye başlamış, ağaçlar arasındaki adımları yavaşlamıştı.
Aradığı yeri bulamayınca kendi etrafında dönmeye başladı ve biraz uzaktaki silüeti farketti. Yutkunarak yavaşça oraya ilerledi. Yerdeki dallardan attığı adımların sesi ormanda yankılanıyordu.
Yeşile bürünmüş taşı tüm dikkatiyle izleyen, yüzünde hiçbir ifade olmayan adamın yanında durdu. Ne yapacağını bilemez halde beklemeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
since our childhood, sope✓
Fanfic"Nefret ettiğini biliyorum benden hyung, çocukluğumuzdan beri." 'yoonseok