* * *
Geçen sefer gittiğimiz o bahçeli eve gelmiştik. Gökhan'ın çocukluğunun geçtiği eve. Her ne kadar burada birbirimize küsmüş olsak da, şimdi çok başka şekilde gelmiştik buraya. Gökhan'ın söylediğine göre burayı kimse bilmiyordu, yani Murat bilmiyordu ve burası geceyi geçirmek için çok daha güvenliydi.
Gökhan kapıyı anahtarıyla açarken karanlıkta durmuş onu bekliyor, etrafa bakınıyordum. Hemen kapıyı açıp elini sırtıma koydu, "Geç hadi."
Karanlıkta parlayan gözlerine baktım ve usulca içeriye süzüldüm. O ışığı açıp kapıyı kapadı. Salona doğru ilerledim. "Karnın aç mı yavrum, bir şeyler hazırlayayım mı?" diye sorunca omzumun üzerinden dönüp ona baktım ve durgun bir ifadeyle başımı iki yana salladım.
Üzgün olduğumu görüyordu, beni teselli etmek için birçok şey söylemişti ama ben daha iki saat önce ne yaşadığımı biliyorum. Mide bulandırıcı, korkunç ama gerçek...
Geçip bordo rengi koltuğa oturdum ve eteğimi aşağıya doğru çekiştirip, kırlentlerden birini aldım ve bacaklarımın üzerine koyup, kollarımı üzerine yayarak ona baktım.
Beni dikkatle süzdü ve,
"Üzerini değiştirmek ister misin?" Diye sorunca şaşırdım. "Hadi," dedi başıyla içeriyi işaret ederek, "dolabımda her şey var, git üzerine bir şeyler al, üşürsün onlarla. Gece burası çok soğuk oluyor."Anlıyorsun ve belli etmemeye çalışıyorsun.
Başımı aşağı yukarı salladım ve hemen ayağa kalkıp hızlı adımlarla gösterdiği odanın içerisine girdim. Burası da tıpkı salon gibi nostaljik bir havaya sahipti. Hemen kahverengi büyük dolabın kapağını açtım ve içindeki kıyafetleri karıştırmaya başladım. Gri eşofman altı ve siyah bir tişört alıp yatağın üzerine bıraktım. Üzerimdekileri çıkartıp onları üzerime giydikten sonra yerde duran eteğe baktım. Bir sinirle eğilip onu aldım ve öfkeyle yırtarak parçalara ayırdım. Hırsla odanın köşesine fırlatıp yüzüme dolanan saçlarımı kulağımın arkasına ittim ve elimin tersiyle burnumu silip, odadan çıkmak için öylece sinirimin geçmesini bekledim.
Nasıl unutacağım? Nasıl yüzüne bakacağım bir daha?
Annemlere söylesem mi?
Düşündüm ve gülümsedim.
Hayır, annemlere söylemeyeceğim.
Daha iyi bir fikrim var.Biraz kendime geldikten sonra odadan çıkıp salona geçtim. Gökhan camın önündeki üçlü koltuğa oturmuştu ve sigara içiyordu. Beni görünce bakışlarıyla beni baştan aşağıya süzdü ve üzerimde kendi kıyafetlerini görmek hoşuna gitmiş gibi bir bakış attı.
Sigarasından son bir kez içine çekti ve sehpanın üzerindeki gümüş küllükte söndürdükten sonra kollarını iki yana açıp, gözlerini sıkıca kapatıp açtı. Hemen ona yaklaştım ve dizlerine oturup başımı göğsüne koyduktan sonra dizlerimi yukarıya kıvırdım. Kollarıyla beni sıkı sıkıya sardığında gözlerimi kapatıp, kokusunu içime çektim.
Fazla kokmayan bir sigara içmişti, o koku kendi kokusunu bastıramamıştı. Üzerinde parfüm kokusu vardı ama boynundan kendi teninin kokusunu aldım. Parmaklarını saçlarımda gezdirerek, beni bir bebek gibi sevdi, güzel sözler söyleyerek sakinleştirip, uyutmaya çalıştı.
"Uyu güzel kızım, hiçbir şey düşünmeden, sadece uyu. Kendini suçlama, bu dünya senin gibi nadide bir çiçeği hak etmiyor."
Sadece beni değil... Benim durumumda olan hiç kimseyi, hiçbir erkeği ve hiçbir kızı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
666 (Tamamlandı)
Teen FictionPatron: Yanımdayken böyle konuşamıyordun, uzaklaşınca sana bi' cesaret geliyor galiba. Ben: Diyelim ki, yanında seninle böyle konuştum. Deli gibi kızdırdım, hiç sevmediğin şeyleri yaptım, kötü sözler söyledim. Ne yaparsın? Patron: Kendini altımda...