* * *
"Benden daha fazla istiyor olamazsın," dedi başını iki yana sallayarak. Belime doladığı kollarını biraz daha sıkılaştırdı ve eğilip dudaklarını bir kez daha dudaklarıma bastırdı. Bu defa karşılık verdim. Dudaklarımız, dillerimiz birbirine dolandı. Boynundaki ellerim saçlarına gitti ve parmaklarım yumuşacık saçlarının arasında kaydı.
Bir alt, bir üst dudağımı emen dudakları çok haşin ve baskıcıydı. Öpüşleri öpücüklerime baskı uyguluyor, esareti altına alıyordu. Öyle sıkı sarılmış, öyle istekle öpüşüyorduk ki, bir an hiç ayrılamayacakmışız gibi geldi. Elinden gelse beni şu an içine alacak ve hiç bırakmayacak gibi hissettiriyordu.
Belimdeki kolllarıyla beni havaya kaldırıp bir kez döndürdükten sonra yere bıraktığında, geri çekilip gözlerine bakarak yutkundum. Yüzümü güldüren o'ydu, orada peydah olan o tebessümün sahibi o'ydu.
"Nasıl doyabilirim sana?" dedim gözlerime aşkla bakarken.
Gülümsedim.
"Doyma da zaten, hiç doyma."Daima aç ol; bana, aşkıma ve ruhuma.
Elleri saçlarıma gitti ve saç uçlarımı eline alıp yüzüne götürdü. Önce kokladı, sonra uçlarını öptü.
"Doyamam sana."Bayılacağam.
"Şımartıyorsunuz beyefendim." diyip kollarının arasından kaçtım.
"Hak ediyorsunuz hanımefendim."
Ben kokuları takip edip mutfağa geçtim, o da peşimden geldi. Bir erkeğe göre mükemmel bir sofra hazırlamıştı. Tabii bizimkileri düşününce diyorum da vay anam babam be, burası resmen bir harika.
Kahvaltılıkları dizmiş, çay demlemiş ve kaşarlı salamlı dört tane tost yapmıştı. "Ohoo, kim yiyecek bunların hepsini?" Diyerek sandalyeyi çekip oturdum.
O da karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. "Biz yiyeceğiz. Sen yiyebildiğin kadar yiyeceksin, kalanını da ben yiyeceğim."
Tostlardan birini tabağıma bırakıp, ikisini de kendi tabağına aldı. Çayları koyarken ona yardım ettim. Demi ben döktüm, suyu da o. Hayat müşterekti sonuçta.
Hemen tostun tadına baktım ve mırıldanarak onun gözlerine baktım. "Harika, eline sağlık. Benden daha güzel yapmışsın. Ben çoğu zaman yakıyorum."
"Sadece tostu değil," diyip güldü, "beni de yakıyorsun." O güldü ve ben onun gülüşünde takılıp kaldım.
Yia şapşal.
Elimi kalbimin üzerine koydum.
"Aman Gökhan beycim, neler diyorsunuz öyle?""Pek bi' neşen yerinde," dedi.
"İlk defa farklı bir evde, farklı biriyle kahvaltı ediyorum. Belki ondandır."
"İlk ve son da değil. Hele bi' yüzüğü takalım, sonrası kolay."
Bir an her şeyi hatıladım, ailemi, kim olduğumu, dün olanları ve yaşanacakları. Hiç de kolay olmadığını hatırladım. Haliyle yüzüm düştü.
Elimi tutup, "Sakın," dedi hemen, "asma yüzünü."
Başımı kaldırıp gözlerine baktım. Ona bakınca istemsizce gülümsüyordum zaten. Yine gülümsedim.
"Hallolacak Gökhan, başka yolu yok. Beni o eve kapatamayacaklar, hayallerimi, özgürlüğümü elimden alamazlar."
"Zaten yapamazlar," dedi kendinden emin bir sesle, "bugüne kadar sustuysam senin için, sen olay çıkartma dediğin için sabrediyorum. Artık sana zarar vermelerine izin vermeyeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
666 (Tamamlandı)
Teen FictionPatron: Yanımdayken böyle konuşamıyordun, uzaklaşınca sana bi' cesaret geliyor galiba. Ben: Diyelim ki, yanında seninle böyle konuştum. Deli gibi kızdırdım, hiç sevmediğin şeyleri yaptım, kötü sözler söyledim. Ne yaparsın? Patron: Kendini altımda...