Bizim Küçük Gezegenimiz!

145 12 15
                                    

Yedi aydır." Yedi ay. Yedi ay. Yedi koskoca ay. Yirmi sekiz hafta. Günler, saatler, dakikalar beynimin içinde dolaşıyor. Beynim manyak bir stalkerla karşı karşıya olduğumu iddia ediyor! Beynim mesajdan çık diye bağırıyor, beynim durmuyor, engelle onu diyor! Çatık kaşlarımın altındaki şaşkın gözlerim, "Çevrimiçi" yazısında takılı hala. Beni mi bekliyor? Ne tepki vereceğimi... Öylece dakikalardır ekrana bakıyorum, o da öylece dakikalardır benden cevap mı bekliyor? Tereddüte parmaklarımla mesaj yazmaya başladım, çok garip, o an korktuğumu hissettim.

"Tanjiro..." yazdım ve devam ettim.

Çevrimiçi...

"Şu an konuşmasak olur mu?"

Kendimi en suçlu hissettiğim anlardan birindeyim. Ne diyeceğimi bilemedim, böyle bir şey başıma ilk defa geliyor ve çocuğa resmen ondan korktuğumu belli ettim.

Çevrimiçi...

Hala çevrimiçi, hala ekrana bakıyor, mesajımı gördü ama hiçbir şey yazmıyor. Korkuyla tekrar yazmaya
başladım.

"Özür dilerim. Ben buna alışık değilim, yanlış anlama lütfen. Şu an ne diyeceğimi bilemiyorum. O yüzden şimdi konuşmamamız daha iyi. Yanlış anlama sakın."

Çevrimiçi... Çevrimiçi... Son görülme 11.04...

Ne!? Çevrimdışı oldu. Konuşmadan çıktı. Ben bir salağım, ben gerçekten bir salağım. Sanki peşimde gezip her gittiğim yerde takip ediyormuş gibi tepki verdim. Çocuğun yaptığı tek şey yedi aydır bloğumu gözetlemekten başka bir şey değildi. Bir de ezik gibi yanlış anlama deyip durdum ve yanlış anlamadı. Doğru anladı, doğru anlaması çok daha kötü çünkü resmen berbat bir tepki verdim. Telefonu sinirle çantama attım ve başımı kaldırdım. Şu an tek yapabileceğim derslerin bitmesini beklemek, ona biraz zaman vermek ve mesaj atmaktı. Üzülmüş müydü acaba? Çok garip, içimde bir sızı hissediyorum. Neden? Neden içimde bir sızı hissediyorum? Bir yer var içimde, "Ne yaptın Zenitsu?" diye bağırıyor, "Bulduğun an kaybettin onu." Bu hissi bilirsiniz, çok iyi bilirsiniz... Değil mi? Biz yalnızlar çok iyi biliriz. Yapayalnız hissettiğimiz bir anda biri girer hayatımıza. Hah deriz, işte geldi. Daha ilk dakikada içimize bir şeyler doğar, sanki bir umut huzmesi, sanki güzel bir koku yayılır hücrelerimize sadece içten duyulan. Herkes için olmaz bu. Sadece bazı kişiler geldiğinde hissederiz bunu, siz kimlerden bahsettiğimi çok iyi biliyorsunuz. Aklınızda bir isim oluştu bile. Evet diyorsunuz değil mi, o geldiğinde duymuştum içimde o güzel kokuyu, karnımda umut hissetmiştim. İnsan, elindekileri tutabilen bir varlık değil maalesef. Hele de yapayalnızsan sana gelen ilk insanda öyle bir telaşa kapılıyorsun ki. Şu an o telaştayım. Hayatımın büyük bir kısmı hayatımda kimseyi istemeyerek geçti, insanlarla konuşurken çok rahat değildim çünkü. Yanıma geldiklerinde yüzlerine bakıp içimden, "Acaba hakkımda ne düşünüyor?" diye düşünüyordum sürekli. Bir öğretmenim anneme siz bu çocuğu kavanozun içinde kimseye değdirmeden mi büyüttünüz demiş, kimseye yanaşmıyorum diye. Sebep bu değil, kavanozun içinde büyümedim ben. Sorun benim. Ben. İnsanların yüzüne bakmak istememem, sesimi duymalarını istememem, sarı-turuncu saçlarım açık gezememem, o saçları hep şapka altında tutmak zorunda hissetmem. Sorun baştan aşağı benim. İşte bu yüzden internete kapattım kendimi. Bu yüzden ilk defa Tanjiro‟dan mesaj alınca biriyle konuşurken rahat hissettim kendimi. Sesimi duymuyordu, yüzümü görmüyordu, saçlarım umurunda değildi. Rahattım, çünkü benimle sadece benimle konuşmak istediği için konuşuyordu. Sadece bunun için.

Saatler sonra evdeydim, annem akşam yemeğini hazırlarken çok büyük bir katkıda bulunuyordum, çorbayı karıştırıyordum. Aklım Tanjiro‟daydı. Defalarca son görülmesine baktım ama son görülmesi hala 11.04‟tü. Bir kez bile girmemişti. Bloğuna da defalarca bakmıştım, hiçbir şey paylaşmamıştı

3391 KİLOMETRE {•TANZEN•}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin