Sol köprücük kemiğimde hissettiğim yoğunluk, beni gecenin içinden çekip çıkardığında sağ elim fark etmeden omzuma doğru yol aldı. Bakışlarımı bir çırpıda çektiğim gözler, çoktan zihnimde yer edinirken şaşkınlık içindeydim. Bir sağa bir sola dönen gözlerim ne yapacağını bilemeyerek yeniden kuytu köşelere takıldığında nefes almak gerçekten güçtü.
Kendimi ondan çekemeyeceğimin ve yavaş yavaş neler olduğunun farkına vardığımda irademi zorlayarak bedenimi hareket ettirdim. Üzerime dönen bakışları umursamadan yerini bildiğim bahçeye ilerlerken boğulmak üzereymiş gibiydim. Bu çok ağırdı. Düşündüğüm şeyse eğer bu benim taşıyabileceğimden çok daha ağırdı.
Onun kim olduğunu biliyordum. Daha önce hiç görmediğim bu adamın bana çok şey anlatan gözleri resmen kulaklarıma doğru Kara Yakazan diye haykırmıştı. O karanlık duruş, kömür karası saçlar ve geceden çaldığı gözler başka kimsenin olamazdı. O bir asildi ve biz... bunu yapmış olmazdık.
Hayatımda ilk defa hücrelerimin her kırıntısına kadar karasızlıkla doluydum, ucu görünmeyen bir yolda tereddüt içindeydim ve bu beni boğuyordu. Nefeslerim yaşam olmaktan çıkıyor; usta bir incelikle, beni mahvede mahvede dolaşıyordu bütün bedenimde. Engelleyemiyordum... ruhuma kazınan başka bir ruhun varlığını, zihnimin en gizli köşelerinden bile engelleyemiyordum.
Elimin biri boğazıma diğeri ise sol köprücük kemiğime uzandığında kendime gelmek için çabaladım. Dışarıdaki soğuk havaya beni kendime getirmesi için yalvarabilirdim. Belki de gerçekten yalvarmalıydım.
"Ayza!"
Eflah'ın sesini duyar duymaz ellerimi bedenimden çekip biraz olsun kendime gelmek için nefes aldım. Bir an önce toparlanmam gerekiyordu fakat buna olan inancım beni yarı yolda bıraktı.
"Benim gitmem gerek."
Arkamı dönüp Eflah ile göz göze gelmeden başladığım konuşmaya, çıkışa doğru attığım birkaç adıma kadar devam ettim. Fakat yanından geçerken kolumdan tutup beni engellediği için durmam gerekti.
"Salondan çıkarken seni gördüm. İyi görünmüyordun. Bir şey mi oldu?"
"Hayır, sadece... gitmeliyim Eflah." Gitmek için çektiğim kolumu daha sert tuttuğunda gözlerimi gözlerine sabitledi.
"İyi misin Ayza?" Benden cevap bekleyen bakışları ve o cevabı almadan gidemeyeceğimi düşündüren tutuşu, zaten gergin olan bedenimi daha da zorlarken "Eflah!" dedim. "Bırak kolumu."
Kararlı hâlim, beni ikiletmeden kolunu çekmesini sağladığında vakit kaybetmeden yürümeye başladım. Ardından içeriye girmeden valeye gittim. Arabam saniyeler içinde önüme gelirken kendimi nasıl içine attığımı bilmiyordum. Tek bildiğim buradan uzaklaşmak istediğimdi.
Ne zaman arşınladığımı bilmediğim yollar, kısa süre sonra bir yılan gibi boynuma dolanıp beni yeniden boğmaya başladığında tek yaptığım frene basmak oldu. İçinde olduğum araba büyük bir dirençle saniyeler içinde durduğunda kafam geriye düştü. Nefeslerim hızlanırken sıkıştığımı düşündüm. Belki iki duvar belki iki tuzak arasında... hayır, iki ruh arasında. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Artık sadece ruhum değil bütün bedenim zangır zangır titriyordu ve kollarımı kendime sararken yapabileceğim tek şey geçmesini beklemekti. Hayatımda hiç hissetmediğim kadar arafta ama aynı zamanda hiç hissetmediğim kadar güçlüydüm. Çünkü biliyordum; ruhuma yavaş yavaş düğümlenen bir başka ruh, en az benim kadar güçlüydü ve bu her zerreme büyük bir ustalıkla işleniyordu. Yüksek bir falez kenarında, kolların iki yana açık koşmak gibiydi, saçlarına değen her rüzgar tanesini teker teker hissetmek gibi...belki biraz huzur biraz da umut çalmak gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜMÜŞ KARA'SI (+18)
Про оборотнейBir 'Korkacaksın...' fısıldayışıyla başlar benim saniyelerim. 'Yaşamdan çok fakat ölümden az.' 'Korkacaksın...' 'En az gözlerimdeki gölgen kadar." ----------------------- "Bu gece ay, bizi mühürledi Ayza." Aramızdaki mesafeyi kısaltması sesinin üz...