Korku benim ezberimdi. İçimden eksilmeyen titreyiş, aklımdan silinmeyen bir gerçekti. Korku, benim alıştığım bir şeydi. Yüreğimdeki dirilişin kaynağı belki de bin asırlık bir yok oluşun başlangıcıydı.
Fakat şu sıralar yalnızca duyduğum birkaç kelimenin beynimdeki yankısıydı. Önünden bir çırpıda geçtiğim ağaçların bana uzanan dalları, karanlık gökyüzünün bana sunduğu yeni bir gündü. Korku şu sıralar çok karaydı.
Ben bilirdim. Karanlıkla, içindekilerle, bazen yeni doğan bir günle bile baş etmeyi bilirdim. Acının altında ezilmemeyi, omzumun üzerinde bir canavar gibi korku taşımayı bilirdim. Ama Eflah haklıydı. Kendim için savaşmak nedir, bilmezdim. Mutluluğu belki ama onu yaşamayı da bilmezdim.
Güneş daha yüzünü göstermeden kaçmam bundandı belki. Kendimi bulduğum durgun göl kenarı bundandı. Uykunun benden kaçması, benim ağaçlıkların arasında onu kovalamam bundandı.
Fakat bulamadım. Eflah'ın sesi zihnimi böylesine işgal ederken tek yapabildiğim uzun bir kaçıştı ve bu önüme çıkan iskeleye kadar devam etti. Yavaşlayan adımlarım kısa süre içinde durdu. Ellerim dizlerime uzandığında aldığım nefes, beynimde hissettiğim yankıyla zehir oldu.
"Bizim sana veremediğimizi o verebilir."
Doğrulmam saniyelerimi aldı. Soğuk bir esinti yüzüme vurduğunda başımı bu zehirden kurtulmak için iki yana salladım. Kaçar adım ilerlediğim iskele, bana düşünmek için bir durak gibi göründü. En ucuna gelinceye kadar devam ettim. Bedenimin etrafında hissettiğim esinti, bir rüzgar haline gelmeye başladı. Toplu saçlarımı açıp her birini onun eline bıraktığımda gözlerim kapandı. Geri açtığımda bütün sorunlarımın yeniden gün yüzüne çıkması beni şaşırtmadı.
Güçlü bir iç çekiş beni yeniden başa döndürdüğüne yere oturarak ayaklarımı boşluğa bıraktım. Aklımın ayrı köşelerinde bağıran bin bir türlü düşünce vardı ve bu bir süre sonra başımı ağrıtmaya başladı. Eflah evde o kızla ya da Tarduyla ne yapmıştı en ufak fikrim yoktu ama yokluğunun bile beni rahat bırakmayacağı aşikardı. Dudaklarının arasından çıkanlar ondan beklediğim kelimeler olmamıştı ve bunun beni daha derin bir kuyuya ittiğini söylesem yalan olmazdı.
Mührün benim için sadece bir yük olduğunu kabullenmek istesem de Kara, şimdi de Eflah bana hiç yardımcı olmuyordu. Onların duruşu, davranışları, sözleri ve önüme sundukları ihtimalleri göz ardı etmek hayatımda yapacağım en büyük hata olabilirdi. Ama Yhota'nın bu gerçeği öğrendiğini düşünmek bile geri adım atmama yeterdi. Bu zamana kadar o masadakilerden yeterince çekmiştim ve daha fazlasını yaşamaya niyetim yoktu. En ufak hatam ya da açığımda hepsinin yanı başımda biteceğine ve bunu sonuna kadar kullanacaklarına emindim. Üstelik artık onların bu bekleyişi sadece benim için değil buraya adım atığından beri Kara için de geçerliydi. Biz, onların gözünde korkulacak varlıklardık. Şimdiyse mühür bizi daha güçlü ve bir bütün yapıyordu...onlar için de daha büyük bir tehdit.
Gerçekler bana derin bir nefes daha aldırdığında gözlerim durgun gölün üstünde daha yavaş gezindi. Benim düşüncelerim yine benim düşmanımdı ve bunu durmadan yapmak, bile bile yenilmek gibiydi.
Başımı ellerimin arasına alarak bu savaştan kaçmak istedim ama ne serin hava ne de sabahın karanlık saatleri bana yardımcı olmadı. İskeleden sarkıttığım ayaklarımı kendime çektiğimde başımı dizlerime yaslayarak suyun yüzeyindeki geceyi izlemeye devam ettim. Dans eden ışıklar bana bir hikaye anlatmaya başladığında onları birer birer takip ettim. Elimin birini uzatarak suyu hareketlendirirken küçük dalgalar birbirine çarpa çarpa ilerledi. Gölün sonuna kadar takip ettiğim bu zorlu ilerleyiş yüzümde bir gülümsemeye sebep oldu. Hafif hafif dalgalanan su yüzeyi zamanla söndüğünde elim yeniden gölün yüzeyine doğru hareketlendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜMÜŞ KARA'SI (+18)
WerwolfBir 'Korkacaksın...' fısıldayışıyla başlar benim saniyelerim. 'Yaşamdan çok fakat ölümden az.' 'Korkacaksın...' 'En az gözlerimdeki gölgen kadar." ----------------------- "Bu gece ay, bizi mühürledi Ayza." Aramızdaki mesafeyi kısaltması sesinin üz...