Ben hayatım boyunca bütün gözlerin beni izlemesine alışıktım. Her an, her durumda çekinmeden üzerimde dolanan bakışları püskürtmeyi iyi bilirdim fakat bir çift göz vardı ki bedenime uğradıkları her saniye kanım kaynıyordu. Parmak uçlarımdan bütün hücrelerime kadar sıcak bir titreme beni ele geçiriyordu ve buna nasıl karşı konulur, ben bilmiyordum.
Onun varlığı beni kendine çekiyordu ve bunun giderek güçlendiğini inkar edemeyecektim. Birbirimize yakın olduğumuz her zaman diliminde işler içinden çıkılamaz bir hal almaya başlıyordu ve işin kötü kısmı ondan uzak olmak istemiyordum. Bu farkındalık bile üzerimde dolanan bakışlarını göz ardı etmemi zorlaştırıyordu ve ben ilerisini düşünmek bile istemiyordum.
Toplu alana geldiğimden beri gözlerini üzerimden çekmemişti. Dikkatimi önümde, bana bir şeyler anlatan insanlara vermek istesem de dakikalardır denememe rağmen bir sonuç alamamıştım. Ayakta durmuş elimin biri masaya yaslıyken dinliyormuş gibi yapmaya çalışıyordum ama hemen birkaç masa yan tarafta yerine yerleşmiş Tardu da benim için ayrı bir engel oluşturuyordu. Gece daha yeni başlamasına rağmen işler şimdiden oldukça zordu ve tek umudum herhangi bir sorun yaşamadan bugünü atlatmaktı.
Hirasanlar hariç bütün sürüler olması gerektiği gibi burada, kendileri için ayrılan yerdeydi. Normalde olsa bizim masamızın hemen iki sıra arkasında bir yerde olmaları gerekirdi ama Tardu ve onun gerçekleşeceğini düşündüğü planları yüzünden yanı başımızda onlar için bir yer ayarlanmıştı.
İşler bu mükemmel üçlü olmadan zaten yeterince yoğundu, şimdi bir de üzerine onlar eklenince beden sağlımın yanında akıl sağlımı da korumak zorunda kalıyordum. Olduğum yerde doğruldum ve üzerimdeki ölü toprağı atmak isteyerek karşımdaki adama kilitlendim. Sözünü henüz bitirmişti ama tek hatırladığım bahsettiği birkaç küçük projeydi.
"Fikirlerinizi için teşekkürler, hepsini değerlendirmeye çalışacağım."
Adamın bir şey demesine kalmadan oradan ayrıldığımda başka kimseyle konuşmamaya özen göstererek bizim için ayrılan yere yöneldim. Ortalıkta oynayan çocukların arasından geçip Eris ve Batı'ya doğru ilerledim. Fakat masaya oturmadan önce buraya doğru gelen Eflah'ı görmek buna engel oldu. Yönümü çevirip onun yanına gitmek için hareketlenirken o da bana doğru gelmeye başladı. Birkaç saniye sonra karşı karşıya kaldığımızda aklımda yalnızca tek soru vardı ve bunu sormaktan çekinmedim.
"Yalnız mı geldin?"
Bana sanki dünyanın en saçma sorusunu sormuşum gibi baktığında cevabı anlamam çok da zor olmamıştı ama o yine de bana bir yanıt verdi.
"Ne yapmamı bekliyordun? Daha o kadar delirmedim herhalde!"
Onun bu duyarsızlığı karşısında bedenim yalnızca saniyeler içinde gerildi. Gözlerimi oturan insanlarda gezdirdiğimde çoğunun dikkatinin bizim üzerimizde olmadığını gördüm. Fakat bakışları bir an olsun benden ayrılmayan adamla denk geldiğimizde kısa süreli bir duraksama yaşadım. Onu gördüğümü biliyordu ama buna rağmen bana bakmaya devam etti. Hatta belki de kendinden daha emin bakmaya başladı. Gözlerinin arkasındaki derinlik her gördüğümde gittikçe büyüyordu ve sanırım ben bunu hiçbir zaman anlayamayacaktım.
Eflah'ın koluma dokunan eli beni bu küçük transtan çıkarıp çektiğinde aklıma unuttuğum bir ayrıntı düştü. Kara bizi duyabiliyordu ve bu şuan isteyeceğim şeyler arasında değildi. Turna'nın şimdilik gizli bir konu olarak kalması herkes için en iyisiydi.
"Başka yerde konuşalım."
Kolumu Eflah'tan kurtarıp ormana doğru ilerlemeye başladığımda arkama bakmama gerek yoktu. Ben adım attıkça Eflah'ın da sorgusuz sualsiz peşimden gelen ayak seslerini gayet net işitiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜMÜŞ KARA'SI (+18)
Kurt AdamBir 'Korkacaksın...' fısıldayışıyla başlar benim saniyelerim. 'Yaşamdan çok fakat ölümden az.' 'Korkacaksın...' 'En az gözlerimdeki gölgen kadar." ----------------------- "Bu gece ay, bizi mühürledi Ayza." Aramızdaki mesafeyi kısaltması sesinin üz...