Arkadaşlar siz yolun çakıl taşlı olduğunu düşünün. İyi okumalar:))))
-------------------------Söylenmesi gereken her şey söylendiğinde omegalar, barı saniyeler içinde terk etti. Biz de geceden geriye sadece üç kişi kaldık. Gözlerim kırılan sandalyelerde, masalarda ve üzerlerindeki kan izlerinde gezinirken ne yapacağım, kafamda bir bir şekillenmeye başladı. Çaka Hirasan tam anlamıyla elime düşmüştü ve buradan bu kadar kârlı çıkacağım aklımın ucundan bile geçmemişti.
"Ne yapmayı düşünüyorsun?"
Kara'nın sesi kulaklarıma dolduğunda yanımdaki bedenine döndüm. Gözlerim birkaç saniye yüzünde gezinirken "Hiçbir şey." dedim. Kaşı anlamadığını belirten bir şekilde havalanırken Kutan'ın da ondan pek bir farkı yoktu.
"En azından şimdilik." diyerek devam ettiğimde dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Ardından "Bunu ona karşı koz olarak kullanacaksın değil mi?" diye sordu.
"Evet." dedim kısaca. Arkamı dönüp ikisini de görebileceğim bir açıya geldiğimde açıklanması zor bir atmosfer içindeydik.
"Benim artık gitmem gerek."
Dudaklarımın arasından cımbızla alınan bu cümle artık gecenin sonuna geldiğimizi hepimize hatırlattı. Kutan hafif bir baş hareketiyle beni onaylarken sağ elini bana doğru uzattı. Vakit kaybetmeden ben de uzandığımda elini kavradım.
"Olanlardan sonra ne kadar iyi devam eder bilmem ama yine de iyi geceler dilerim. Aynı zamanda seni yeniden aramızda görmekten mutluluk duyarım."
Sözlerinin samimiyeti etrafımı kuşatırken dudaklarım benim iznim olmadan kıvrıldı. "İyi geceler." dedim içtenlikle. "Ve teşekkür ederim."
Başını 'rica ederim' der gibi yana eğdi. Sonra Kara'ya dönerek "Ben arabaya geçiyorum." dedi ve acele etmeden yanımızdan uzaklaştı. Gerçekten ince düşünen bir adamdı ve bu Yarkın Yakazan'ı, yetiştirdiği her çocuk için bir kez daha takdir etmeme sebep oldu.
Karayla yalnız kaldığımızda bedenimi tamamen ona çevirdim ama her zamankinin aksine ne yapacağımı bilemedim. İkimiz de bir süre konuşmadan birbirimize bakarken onunla sadece bunu yapmak bile huzur verici olmamalıydı. Onu tanımıyordum, beni tanımıyordu ama bu içimdeki gerçekliği değiştirmiyordu. Hatta aksi gibi aklımdakini silip süpürüyordu.
"Seni biz bırakabiliriz."
Naif sesi aramızdaki sessizliği bozduğunda bu teklif içimi sıcacık yaptı fakat varacağım yer hatırıma düştüğünde içimde kar taneleri hissettim. Üşümeyi sevmiyordum ve o ev bana soğuktan başka bir şey getirmemişti. Güzel anılarım vardı ama içinde saklanmış acılarla birlikte. Bu aklıma düştüğünde oradan daha çok nefret etmeme sebep oldu.
"Sanırım yürümeyi tercih edeceğim ama yine de teşekkür ederim."
Onu reddetmem üstünde bir etki yaratmadığında cevabı zaten biliyor olduğunu anlamak beni rahatlattı. Bana bu kadar içten ve bu kadar düşünceli yaklaşmışken onu kırmak istemiyordum.
"Evin buradan yaklaşık kırk beş dakika uzaklıkta biliyorsun değil mi?"
"O yüzden yürümeyi seçtim."
Yalan söyleme gereği duymadan cevap verdiğimde değişen yüz ifadesini gördüm. Anlamıyordu ama bunun için onu suçlayamazdım. Bilmiyordu. Sevgi dolu bir ailede büyümüştü ve şahit olduğum kadarıyla aile demek onun için her şey demekti. Fakat sevgisine sahip çıkmayı biliyordu. Bunu başarıyordu da. Sırf bu yüzden bir şansı bile olabilirdi. Diğerlerine ve belki de bana karşı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜMÜŞ KARA'SI (+18)
Lupi mannariBir 'Korkacaksın...' fısıldayışıyla başlar benim saniyelerim. 'Yaşamdan çok fakat ölümden az.' 'Korkacaksın...' 'En az gözlerimdeki gölgen kadar." ----------------------- "Bu gece ay, bizi mühürledi Ayza." Aramızdaki mesafeyi kısaltması sesinin üz...