Ropdöşabr

53 10 4
                                    

Zor ve yorucu geçen günün ardından eve zar zor attı kendini Michael. Yatak odasına geçip, yatağına otururken derin nefes verdi. Gözlerini yerde duran renk harmonileri ile dolu olan, ama en baskın kırmızı rengini taşıyan halıya sabitlemişti istemsizce.

"Vitiligodan daha çok canımı yakan şey, Joseph!"

derken sesi titriyordu. Ayağa kalktı, aynanın önüne geçti ve üzerindekileri çıkarmaya başladı.

Aynada gördüklerini sevmiyordu. Kendinden her zaman nefret ediyordu. Hatta aynalara bakmak onu hep ürkütürdü. Aynaya baktığında Joseph'in sözleri kulağında çınladı.

"Koca burun!!"

Aynaya arkasını döndü, yatağına doğru ilerledi ve adeta her şeyden kaçarcasına bulutlara kavuşmak isteyen bir kuş misali kendini yatağa bıraktı.

Yarım saat sonra, kapısının önünde duyduğu sıradışı bir sese kadar uyudu.

"Fred mi acaba?"

diye mırıldanarak doğruldu ve ropdöşabrını, sandalyeden alıp, üzerine geçirdi. Sessiz olmaya çalışıyordu. Dışardan gelen sese, daha da yaklaşıyor, kalbi hızlı hızlı atıyordu.

Michael, gözünü kapı deliğine yerleştirdi. Görünürde kimse yoktu. Ama ses daha da artmıştı. Tüm cesaretini toplayıp,

"Kim var orada!"

Diye bağırdı.

Gözünü delikten ayırmamıştı. Michael'ın sesi ile, gürültü sona erdi ve upuzun, dalgalı siyah saçlı bir süluet koşar adımlarla ilerledi. Michael, kapıyı ani bir hamle ile açtı.

"Hey, buraya gel, yoksa 911'i arayacağım!"

Kız, apartman boşluğuna saklanmıştı. Michael, ropdöşabr ile çıktığının farkında bile değildi. Apartmanın merdivenleriden inerken, kafasını aniden sağa doğru çevirince kızla göz göze geldiler... Kız derin derin soluk alıyor, şaşkın gözleri ile Michael'a bakıyordu.

Kız, duvara yaslanmış, iki kolunu havaya kaldırmış, sadece şu şu dört kelimeyi sayıklarcasına tekrar ediyordu.

"Kötü bir niyetim yok..."

Michael, kızın duvara dayalı sağ bileğini kavradı. Kızın bembeyaz teni, iri kocaman simsiyah gözleri, etli dudakları ve sağ yanağındaki beninden ayıramıyordu gözlerini. Alnındaki buklelerin altında ufacık ufacık ter damlaları vardı. Kızın epey korktuğunu anlayan Michael, havada kavradığı bileği usulca yere doğru indirirken,

"Peki o zaman, anlat bana. Kapımda ne işin vardı?"

Michael gözünü kızdan alamıyor, kalp çarpıntısına engel olamıyordu. Kendi ellerinin terden ıslandığını farkedince aniden kızın elini bıraktı.

"Şeyy, özir dilerim, Ben, ben, elini tuttuğumu farketmedim. "

" Asıl, ben, ben özür dilerim. Sizi korkutmak istemedim."

Michael ateşinin yükseldiğini farketti. Karnında kelebeklee parti veriyormuş gibiydi. Kendini toparladı ve mesafeyi biraz açtı. İki kolunu bağlayarak, kendinden emin bir tavırla:

"Peki o zaman hanımefendi, kapımda ne arıyordunuz?"

Michael, bu ciddi tavrı takınırken üzerinde ropdöşabr olduğunu unutmuştu. Kız, Michael'ın ciddi görünme çabasına kıkırdayarak,

"Dışarı da ki posta kutunuza gelen mektuplarınızı, kapınızın önüne koymak istedim. O sırada, ayağım paspasa takıldı ve düştüm. Ve tabi ki sizin kapınıza da kafamı çarptım."

Kız yaşananları anlatırken şapşal hareketler yapıyor, sakarlığını küçük bir çocuk edası ile ifade ediyordu. Michael, bu garip kıza gülümseyerek bakıyordu. Sanki susmasını hiç isyemiyordu . Kız susmuştu.

Michael iç ses:

Tanrım, çoook güzel! Çoook güzel! Dudakları oynamıyor! Aaa susmuş sanırım. En son ne demişti, ne demişti???
, tühhh aksi şeytan!

"Neee?? " diye bağırdı Michael. Niyeti, kızın son cümlesini tekrar ettirmekti.

"Çooooook özür dilerim. Kapınıza kafamı çarptım! Amacım sizi rahat..."

Michael, kızın bileğini tekrardan kavradı ve yürümeye başladı. Merdivenleri hızlı hızlı çıkıyorlardı. Kız o sırada,

" Kötü bir niyetim yoktu diyorum, ne yapıyorsunuz?"

Parmağını kızın dudaklarına götürüp susturdu.

" Apartmandayız ve apartmanlarda bu denli yüksek sesle konuşulmaz" derken kızı hızlıca çekiştiriyordu.

Kız duraksadı.

"Haklısınız! Apartmanda ropdöşabrla da dolaşılmaz!"

Michael, gözlerini kendi üzerinde gezdirdi.

"Lanet olsun, derken sağ yumruğunu dişliyor, sol koluyla da kızı çekiştiriyordu.

" Beni uykumdan uyandırırken, smokinle kapı açmamı beklemiyordun herhalde! "

Michael'ın dairesinin kapısının önüne gelmişlerdi. Michael kapıyı açtı.

Kız şaşkınlıkla ona bakarken, "Polise mi vereceksiniz beni?" diye kısık sesle soruyordu.

Michael tek hamlede kızı içeriye çekti ve
"Kafanda ki şişliği indireceğim. Sonra gideceksin, korkma." Mutfakta ki buzdolabından buz torbasını çıkarttı. Robdöşenbrın eteğini tutup, çekiştiriyor, diğer eliyle de buzu kızın kafasına koymaya çalışıyordu. Kızın canı çok acıyor olacak ki "ahhh, ahhh yapma, hayır, acıyor anlamıyor musun! " diye bağırıyordu.

Hastaneden kaçarken, Michael takma saç, gözlük, şapka gibi kamuflaşlarını Quincy'nin arabısında unutmuştu. Kamuflajlar olmadan Michael nefes alamaz diye düşünen Qu ve Fred, Michael'a uğrayıp, eşyaları vermek istediler.
Fred, anahtarlar elinde kapının önündeyken Quincy, sağ elini kaldırıp, dur işareti yaptı. Kulağını kapıya dayadı ve Fred 'e dönüp,

"Kokmuş evde tek değil Fred" diye fısıldadı. Michael' ı çocukluğundan beri koruyan ve yalnız bırakmayan Fred, Quincy'nin bu cümlesinin üzerine kapıyı aniden açınca, olanlar oldu...

Devamı gelecek...

Yorumlarınızı heyecanla bekliyorum.

Peter PANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin