5.BÖLÜM: ŞAH MAT

45 15 2
                                    



  Hala kapının önünde ayakta dikilirken kelimelerle anlatamayacağım kadar çok duyguyu bir arada hissediyordum. Farkındalık beni dumura uğratmıştı. Beynim kabullenmek istemediğim bir gerçeği bana zorla kabullendirmişti. Karşımdaki adamın benimle bir derdi vardı ve ben ne yaparsam yapayım bu gerçeği değiştiremeyecektim. 

Anlamalıydım. Onunla karşılaştığımda bir şeyleri öylesine yapmadığını belki de birçok şeyi planlayarak yaptığını anlamalıydım. Ama neden, niçin? Belki de bu zamana kadar sorduğum sorular yanlıştı. Sormam gereken asıl soru şu olmalıydı: Neden benden bu kadar nefret ediyordu? Ben onu hayatımda ilk defa görüyordum bu yüzden ona bilerek ya da bilmeden bir şey yapma durumum söz konusu bile olamazdı. Geriye iki seçenek kalıyordu. Ya beni biriyle karıştırdığı için bana öfkeliydi ya da ben birinin hatasının bedelini ödüyordum. Sorular onun amacını tam olarak öğrenmeden geçmeyecekti. 

Oturduğu masaya doğru yaklaşıp cesaretimi topladım. Beni bir şekilde şaşırtıp alaşağı etmeye çalışıyordu bunun farkındaydım ama istediğini ona vermeyecektim. "Önce okulum sonra iş yerim," diyerek masaya iyice yaklaştım. "Kimsin ve benden ne istiyorsun?"

"Neden yüzümü her döndüğüm yerden sen çıkmaya başladın?" 

Sandalyesine yayılıp kendini geriye yatırdığında "Senden değil." dedi. "Sen vezirsin. Şahı zayıflatmak için önce sana ihtiyacım var. Ancak bu şekilde şah ve mat yapabilirim.

Masadan geriye doğru çekildiğimde karşımdaki insanın bir deli olduğunu düşünmeye başlıyordum. Kendi kuruntularıyla düzenimi bozmaya çalışıyordu. Kullandığı kelimeler yaptığı bu konuşma bana başka bir şeyi hissettirmiyordu çünkü. "Ne saçmalıyorsun?" deyip geriye doğru birkaç adım attım. Şu anda kendimi o çok kadar savunmasız ve güvensiz hissediyordum ki bir saniye bile düşünmeden buradan çıkmak istiyordum.

Cümlesi birkaç kez daha kafamda yankılandı. Tedirginliğimi elimden geldiğince ona belli etmemeye çalışıyordum ama ne kadar başarılı olduğum bir muammaydı. Benim geriye attığım adımlardan güç alarak oturduğu sandalyeden kalkıp bana doğru yürümeye başladı. Onun yanımda olduğu her an yok olmak istiyordum. Üzerimde kurmaya çalıştığı baskı çok ağırdı. Beni korkutmak istiyordu. Ben baskı altına girecek bir kız değildim o yüzden o ne kadar beni korkutmaya çalışırsa çalışsın ona her zaman karşılık verecektim.

Karşımda dikilip "Neyi saçmaladığımı yakında öğreneceksin." dedi. Gözlerimi gözlerine diktim ve "Şimdi söylemeye cesaretin yok mu?" diyerek meydan okudum. Gözleri anında koyulaştığında ben daha cümlemi yeni bitirmişken beni eliyle omzumdan tutarak kapıya doğru itip elini omzuma bastırdı. Son anda kafamı öne uzattığımdan kafam çarpmamıştı ama sırtım çarpmamın etkisiyle acımıştı. Nabzım bir anda yükseldiğinde ne yaptığının farkına vardım. Elini omzumdan çekip onu itmeye çalıştım ama kımıldamadı bile. Delici bakışları üzerimde "Nelere cesaretimin olduğunu bilseydin böyle konuşamazdın. Ama çok meraklanma, yakında tüm sorularının cevabını öğreneceksin."

Omzumu tutan elini elimle ayırmaya çalışıyordum ama bırakmıyordu. Eli omzuma adeta bir yengecin kıskacı gibi geçmişti. "Bırak." dedim dişlerimin arasından. Kendini ne sanıyordu bilmiyordum ama ben o duvarı ona hep örecektim. Belki hayatı boyunca insanlara istediklerini zorla yaptırıyor olabilirdi ama bana yapamayacaktı. Birinin onun kalkmış bir taraflarını indirmesi gerekiyordu. 

Elinin ağırlığını omzumdan çekerken boşluktan faydalandım ve onu ittim. Arkamı döndüm ve kapıyı açarak kendimi koridora attım. Hızlı hızlı yürürken o kadar öfkeliydim ki bakışlarımla birini eritebilirim gibi hissediyordum. Yıldırım beni patronla konuşmam için yukarı göndermişti ama patron Evran bana bunları söylemek için mi beni çağırmıştı? Belki ben çıkmasaydım iş ile alakalı bir şeyler söyleyecekti ama Evran'ın patron olduğu gerçeğini öğrendikten ve ukala laflarını duyduktan sonra orada kalmam çok mantıksızdı.

Can KırıklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin