Yaşadığım öfke patlaması sonrasında kalan boşluğun antidepresan alımı sonrası hissiyatından farkı yoktu. Hayatımda olan şeyleri yönetmeye yetkim yokmuş gibi sadece bana denileni yapıyordum. Tüm öfkemi atamamıştım bu yüzden vücudum seğiriyordu. Evran son sözünden sonra beni bırakmıştı. O anda bedenimin hakimiyeti bende değilmiş gibi bedenim boşluğa düşmüştü. Dakikalardır da kendime gelip çömeldiğim yerden kalkmayı bekliyordum.
Gün sonunda bu odada olmaktan ve Evran'ın yanımda bulunmasından nefret ediyordum. Ne olursa olsun ya onunla başlıyordu ya da onunla bitiyordu. Buna alışmam mı gerekiyordu?
Kafamı gömdüğüm dizlerimden kaldırıp sinirle Evran'a baktım. O da ben buraya çöktüğüm andan itibaren sandalyesine oturmuş beni izliyordu. Üzülmemden zevk alıyor gibiydi. Daha fazla burada oturup ona istediğini vermeye niyetim yoktu.
Oturduğum yerden yavaşça kalkarken her saniyemi izliyordu. Ayaklarım yere bastığında dengemi sağladım ve yürümeye başladım. Odadan çıkmadan önce, ona dönmeden "Bu yaptığının cezasını çekeceksin." dedim ve odadan çıktım.
Yorgundum. Yaptıklarının bir cezası olmalıydı. Hayatta birilerinin canını yakmak bu kadar kolay olmamalıydı. Bu şekilde onunla evlenmeyi kabul edeceğimi sanıyordu ama yanılmıştı. Bunu yapmaya devam edemezdi. Durması gerektiği yeri bilmesi gerekiyordu. Bilmiyorsa da ben ona zorla öğretecektim.
Yürümek çok zordu. Sanki hiç gücüm yoktu. Kendimi boşluğa bırakıp ağlamam an meselesiydi. Buraya gelmeden önce burada son çalışma günümün bugün olacağını düşünmüştüm ama yanılmıştım. Bu yerde daha fazla kalmak istemiyordum. Merdivenlerden inip Yıldırım'ın yanına gittim. Mavi gözleri beni anında radarına aldığında yanıma geldi.
"Gidiyor musun?" Kafamı salladım. Her ne kadar Yıldırım da bu oyunun bir parçası gibi gözükse bile bu kısa zamanda da olsa burada tanıştığım iyi insanlardan biriydi. Bana çoğu yerde yardımcı olmaya çalışmıştı ve kendi halinde takılıp beni sorgulamamıştı. Onu sevmiştim.
"Peki o zaman, tekrar görüşmek üzere." deyip bar masasının arkasındaki kapıdan beni yolladı. Dolabıma gidip önlüğümü ve dolabın anahtarını bıraktım. Buradan ayrıldığım için üzgün değildim.
Dışarıya çıktığımda kendimi biraz daha iyi hissetmiştim. Üzerimdeki ağırlık gitmiş gibi büyük bir hafifleme gelmişti. İşte Evran ve çevresinin etkisi bende buydu. Ne yapacağımı bilmiyordum ama kendimi iyi hissetmek için Taner'i görmem gerekiyordu.
Yürümeye başladım. Hastane ile barın arasında çok fazla bir mesafe yoktu. Her ne kadar yorgun olsam da yürümeye ihtiyacım vardı. Kendimi boşlukta hissediyordum. O yüzden şu anda net bir duygum yoktu. Sadece uzun uzun yürüdüm.
Hastaneye girip Nehirlerin beklediği kata çıktım. Ben gider gitmez doktor yanımıza gelip "Arkadaşınız birazdan uyanır, teker teker odaya girebilirsiniz." dediğinde hemen atlayıp "Ben giriyorum." dedim. Taner'in başına gelenden dolayı çok az da olsa kendimi sorumlu tutuyordum. Belki benim arkadaşım olmasaydı Evran için Taner bir seçenek olmazdı.
İçeriye girip kapıyı kapattım. Vücudunun bazı yerlerinde sargı vardı. Kafasının da bir kısmı sarılmıştı. Onu böyle görmek beni daha çok mahvediyordu. Kendimi çok üzgün hissediyordum. O an için onun acısını hafifletme gibi bir gücüm olmasını çok istedim.
Yatağının dibine bir sandalye çekip oturdum. Ona dokunmak istiyordum ama canını acıtmaktan çok korkuyordum. Bu yüzden yavaşça eline dokunarak "Ben buradayım." dedim. Uyuyor olsa da o beni tanırdı ve yanında olduğumu bilirdi. Sesimi duymasının ona iyi geleceğini biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can Kırıkları
Teen FictionYaptıklarımızın ya da yaşadıklarımızın her zaman bir sebebi vardı. Bunlar kötü şeyler bile olsa sonucunda ders alabileceğimiz bir yola doğru sokuyordu bizi. Sonuca göre de ya daha kötü ya da daha iyi kararlar alıp davranışlarımızı değiştirebiliyordu...