19. BÖLÜM

252 29 2
                                    

(15 oy sinirlamasi)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(15 oy sinirlamasi)


🌧

Uyanmıştım ama gözlerimi açmakta güçlük çekiyordum. Derin karanlık beni bırakmamakta ısrarcıydı. Beynim adeta uyuşmuş gibiydi, hiçbir şey düşünemiyordum. Yattığım yerden doğrulup kalkmak istiyorum ama etlerim birbirinden ayrılacak kadar ağrıyordu.

Gözlerimi açmadan doğrulmaya çalıştığımda karnımdaki şiddetli sızıyla tüm vücudum acıyla kıvrıldı. Ani sızıyla birlikte gözlerimde kısa bi süreliğine açılmış ardından odadaki ışık nedeniyle aynı hızda kapanmıştı.

Bulunduğum odanın kapısının açıldığını çıkarttığı gürültüden anlayabiliyordum.

Aniden etrafımı saran eller beni kalktığım yere geri yatırdı. "Kızım ne yapıyorsun, dikişlerin açılacak. " Ellerin sahibinin annem olduğunu anlamamla son yaşadıklarım zihnime doluştu.

"Fatih!" dedim beklediğimden daha gür bi sesle. Kısık açtığım gözlerimle annemi bularak kolunu tuttum. "Fatih nasıl anne?"

Annem sorumu cevapsız kılarak üzerimdeki pikeyi düzeltti. Odaya gelen ablam ve eniştem yüzlerindeki heyecanlı ifadeyle yanıma geldi. Ablamın kırmızılaşmış gözleri ve akmış makyajı yüzündeki gülümsemeye oldukça tezattı.

"Ablam, uyandın sonunda." Saçlarımı geriye tarayarak başımı öptü. "Çok korktum sana bi şey olacak diye."

"Hatta uyanırsan dolabında ki her şeyi sana vereceğini bile söyledi baldız." dedi eniştem neşeyle. Ablam onun karnına dirsek attıktan sonra bana döndü. "O öyle korkudan oldu."

Onların bu hallerine normalde gülerdim fakat şuan içimi kemiren korkuyu aşamıyordum.

"Fatih iyi mi abla? Ne olur bi şeyler söyleyin."

Yalvarırcasına çıkan sesim adeta küçük bi fısıltı gibiydi. Ablam azını aralayıp geri kapattı. Beklenti içerisinde enişteme baktım. Benim ile göz teması bile kurmaması iyice korkmama sebep oluyordu.

Yerimden aniden doğrulamamuşken annem ve ablam yatağa geri yatırmak için iki kolumdan tuttu. Kollarımı kurtarmaya çalıştığım sırada içeriye abim girdi.

"Abi?" dedim beklenti dolu bir sesle. Sorumu sormasam, kelimeleri harcamasam bile abim neyi sorduğumu adı kadar iyi biliyordu. O benim abimdi, kan bağından öte bi bağla bağlıydık birbirimize. Bakışımdan dahi anlardı neyi kast ettiğimi, ne hissettiğimi.

"İyi, nerede olduğunu bilmiyorum."

Kalbime serpilen küçük su damlacıkları korkuyla tutuşmuş kalbimi serinletirken ardında dumanını bırakmayı ihmal etmemişti. Duman ruhumu ele gecirirken tatsız sorular beni ele geçirdi.

"Fatih, hastaneye gelmedi mi?" dedim kendimi tutamayarak. İki eli kanda olsa beni bu durumda yalnız bırakmazdı Fatih.

"Görmedim diyorum Yağmur. Tamamiyle kan kaybından ölmek üzere olan kardeşimle ilgileniyordum, özür dilerim bi dahakine Fatih beye bakarım."

Şakaya vurarak söylediği şey tamamen konuyu dağıtmaya yönelikti. Abim kolay kolay alaycı tavırlar sergilemezdi hele ki bu haldeyken. Onun bu tutumu beni rahatlatmak yerine daha çok dumana yanaştırmıştı. Fatih beni hiç mi merak etmemişti? Nasıl arkasını dönüp gidebilmişti? O an anlamıştım benim bedenim değil ruhum acıyordu. Bedenim sadece onun kılıfıydı.

İçimdeki hayal kırıklığının parçaları ruhuma saplanmıştı. İnanmak istemiyordum ama ruhumdan akan kanda boğulacak gibi hissediyordum.

Tekrar Fatih'i soracağım sırada içeriye giren babam ve Eymen sözümü böldü. Koşarak bacağıma yapışan Eymen elindeki beyaz gülü bana uzatıyordu. Bahçeden yolunduğu belli olan biraz yıpranmış gül dikişlerimin tam üzerine düştüğü sırada elime alarak kokladım.

"Gül." dedi Eymen çocuksu bi neşeyle.

Burnuma gelen gül kokusuyla nefes aldığımı hissettim. Gülü bir süre elimde çevirdim. Aklıma gelen anılarla gözlerim açıldı.

Ailemden uzakta olmam zaman ilerledikçe beni zorluyor bu kocaman şehirde kaybolmaktan korkuyordum. Üzerine eklenen düşük ders notlarım ile kendimi hayattan kopmuş gibi hissediyordum.

Kampüsün bahçesindeki masalara yayılmış arkadaşlarım ile oturuyorduk. Fakat bedenen orada olsam bile ruhen uçurumun tam kenarında gibi hissediyordum. Neşeyle bir şeyler konuşan arkadaşlarımın kahkahaları kulaklarıma ulaşsa bile tepki veremiyordum. İki senedir tanışmamıza rağmen onlara her şeyi kolayca anlatamıyor, sorduklarında ise geçiştiriyordum.

Fatih'te cevapsız bıraktığım sorularından biriydi. Bu konuyu kendim bile kabullenemiyorken onlara anlatmak içimden gelmiyordu.

Fatih'in bana karşı olan tavırlarının eskiye bakarak değiştiğini fark edebiliyordum. Yada bu konuda yeni yeni hassaslaştığım için dikkat ediyordum, bilemiyorum. Ama bu değişimin karşısında kendimi çaresiz hissediyordum. Yanından geçerken yüzüne bile bakmıyordum.

İşin doğrusu ben Fatih'in sevgisinden korkuyordum.

Duyduğum bu karşılıksız sevginin hep böyle kalacağını düşünüyordum. Aslında umuyordum. Çünkü deli gibi korkuyordum o da bu yangına ortak olur da alevler ortasında kalır diye.

Düşüncelerim ile boğuşurken kucağıma bırakılan beyaz gül ile irkildim. Bu sene okula geldiğini düşündüğüm çelimsiz kız bi süre yüzüme baktıktan sonra kocaman bi gülümsemeyle "Gül." deyip uzaklaştı.

Beklemediğim hareket karşısında zaten karışık olan düşüncelerim darma duman olmuştu. Şaşkınlığımı üzerimden atarak hızla oturduğum yerden doğruldum. "Hey, beklesene. Bu da ne şimdi?"

Kız ben farkına varana kadar çoktan uzaklaşınca elimdeki gülü burnuma götürerek kokladım. Gözlerimi açtığımda kalabalık arasında kısa sürede bulduğum gözlere kilitlendim.

Onca kalabalığın arasından sadece seni bulabilirdim Fatih Seyiz.

























Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 29 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

𝘼𝙣𝙙𝙚𝙧 𝙎𝙚𝙫𝙙𝙖𝙡𝙪𝙠Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin