Acaba bir insan hayatında ilk neyin kokusunu alırdı? Annesinin mi babasının mı? Yada bir çiçeğin mi? Eğer hayatımda sonsuza tek bir koku almak zorunda bırakılsaydım , almak isteyeceğim koku sağ tarafımda duran adamın kokusu olurdu. Az önce kurduğu cümleye ne cevap vereceğimi bilemezken bir cümle daha kurdu.
"Seni daha önce burada görmedim , sanırım tanışmıyoruz. Ben Bucky." Bana uzatığı eline baktım. Yine sağ elini kullanıyordu halbuki ben onun sol elini görmek için herşeyimi feda edebilirdim. Ah ciddi misin Bucky mi? James'e ne oldu , ya da Buchanan? İsmini kısaltmandan nefret ediyorum Barnes.
"Elenore" evet düşüncelerimde boğulurken ağızımdan çıkan tek kelime bu oldu. Ben Davina neredeyse dünya devi olan H.Y.D.R.A' nın sonunu getirmiş o suikastçı , bu adamın karşısında lal oluyordum. Ah kahretsin çok güzel kokuyordu.
"Elenore? Adın mı yoksa bir yabancıyla konuşmak mı istemiyorsun?" kurduğu bu cümle fazlasıyla sarkastizm kokuyordu. Galiba yapmam gereken tek şey biraz eski halime dönmekti. Flörtöz şekilde güldüm ve neredeyse aramızda bir adım kalacak şekilde ona yaklaştım.
"Bilemiyorum , sana güvenmeli miyim" adını hatırlayamıyor gibi elimi şıklattım. Bunu anlamış olacak ki lafa girdi. "Bucky , ve zannetmiyorum Elenore bana güvenmemelisin." bana tam olarak flörtöz gülümsemesini bahşettiği sırada ondan gelen ağır şarap kokusunu aldım.
Sarhoştu ve benimle şuan tek ilgilenmesinin sebebi buydu. Barnes hiç bir zaman bara bir kız ayartmak için tiplerden olmamıştı. İşi ilerletmeli mi , yoksa şuan buradan gitmeli miydim? Tam bir adım geriye çekileceğim sırada kolumu tutan eline baktım. Sağ eli ben gitmek üzereyken beni durdurdu ve yanına çekti.
"Hadi ama ciddi misin? Belki de sohbet etmeliyiz?" Tam olarak sarhoş olduğunu söyleyemezdim daha çok çakırkeyif gibiydi. Belki de küçük oyununu bu bahaneye sığınarak oynuyordu.
****
Ah hayır hayır bar tuvaletinde olmaz Barnes... Belimden tuttuğu sırada ellerim saçlarında dolaşıyordu. Dudakları dudaklarımı talan ederken bir yanım gitmeliyim diye düşünüyordu bir yanım kalmamı ve devam etmemi. Belimde soğuk bir şey hissedince kapalı olan gözlerimi araladım.
Sol eli. Barnes'ın sol eli uzun bir aradan sonra tenime değiyordu. O sırada boynumda olan kafasını kaldırdı. Hayatımda maviyi sevme sebebim olan gözler işte bunlardı. Zevkten mi yoksa alkolden mi kısılmış olduğunu bilemediğim sesiyle konuştu.
"Kimsin sen?"
Sevgilim tabii ki de bu soruya gerçek bir cevap vermemi bekleme benden şuan yüksek ihtimal seni bir daha görememe ihtimalimi de sayarsak uydurma bir cevap vermem yeterli. "Elenore , Barnes." ve artık gitmeliyim sevgilim. Dudaklarına bıraktığım kısa bir öpücükten sonra hızlı adımlarla tuvaletten çıktım. Arabama doğru giderken dolan gözlerimi kafaya takmamaya çalışıyordum ama pek başarılı bir girişim değildi. Gitmem gereken yer kesinlikle deniz kenarıydı.Herkesin bir şeylerden kaçmak için gittiği özel bir yeri olmuştur. Benim icin tek özel yer bu deniz kenarıydı. Belki de hayatımda ikinci kez bu kadar kötü hissediyordum. Barnes'a karşı hissettiğim bir sürü duygu var ama aşk bunlardan biri değil ama kesinlikle bunların içinde pişmanlık var. Elimde kaçıncı olduğunu bilmediğim bira şişesi ağızımda kaçıncı olduğunu bilmediğim bir sigara.
Eve mi gitmeliyim yoksa şuan oturup burada sabaha kadar kendimle mi konuşmalıyım? Bilemiyorum. Cebimde çalan telefonu aldım ve ekrandaki isim beni hiç şaşırtmadı. Ama şuan istediğim son şey beni araman Anthony.
"Kardeşim neredesin acaba sen? Kaç oldu arıyorum?" Anthony telefonum yeni çaldı demek isterdim ama gördüğüm 14 cevapsız arama karşısında diyecek bir şeyim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
221
FanfictionAşk bütün felaketlerin başlangıcı derdi annem. Ölmeden önce. Babam , aşkın tüm herşeyi iyileştirdiğini söylerdi. Ölmeden önce. Ablam , sevdiği adamın kokusuna cennet kokusu derdi. Ölmeden önce. Biz bir araya gelmemeliydik Atlantis. Biz yok e...