Elbette insanların ölümle araları iyi değildir. Ama en azından her insan bir kere de olsa ne zaman ve nasıl öleceğini düşünmüştür. Her zaman ölümümün bir deniz kıyısında olmasını istemiştim. Ama şuan onun tam aksine karanlıkta , soğuk bir zeminde oturarak günlerimi harcamıştım.
Hesapladığım kadarıyla 5 saatte bir açılan kapıdan biraz olsun ışık geliyordu ama 10 saniye sonra o da gidiyordu. Karşımdaki çirkin demir kapının açılış sesi kulaklarımı acıttı. Bana az önce yemek getiren o kadın tekrar gelmişti ve şuan bana Rusça bir şeyler anlatıyordu. Ama sorun şu ki Rusça bilmediğimi bildiğini zannetmiyordum. Gerçi bilse bile çok umurunda olacağını da zannetmiyordum. Kolumdan sertçe tutarak bir odaya getirdi beni.
Benden oldukça büyük insanlar ama benimle aynı yaşlarda olabilecek bir erkek dikkatimi çekti. Boyu benden 5-6 santim uzundu ve güçlü bir yapısı olduğu aşikardı. Kızıl saçı kadın elimden hafifçe tutarak beni bir sedyeye yatırdı. Az önceki sarışın sürtükten daha nazik ve güler yüzlüydü ama bu beni daha da germişti.
Kafamın üstünde mavi renkli bir serum olduğunu gördüm ve ardından o acı. Hayatımın hiç bir döneminde canımın bu kadar acıdığını hatırlamıyordum. Sanki damarlarım alev içinde büzüşürken benden yardım dileniyorlardı. Kendi çığlıklarım kulağımı tırmalarken sağ tarafımdan az önceki çocuğun acıyla bana baktığını gördüm. Ama bu acı kendisi için değil , benim içindi. Ne kadar süre çığlık attım ya da ne kadar süre titremelerim oldu hatırlamıyorum.
Uyandığımda sağ tarafımda az önceki çocuğun parmaklarımla oynadığını gördüm. Çenesinin sağ tarafından sol kulağına kadar derin bir kesik izi vardı. Bir anda işaret diliyle bana bir şeyler anlatmaya başladı. Dilsizdi ama asıl sorun ben işaret dili bilmiyordum.
Buraya gelişimin üzerinden belki de 1 hafta geçmişti ve o çocukla bir şekilde anlaşmaya başlamıştık. Bana yatmadan önce anlattığı daha doğrusu anlatmaya çalıştığı son şey yarın buradan gideceğiydi. 15 yaşından küçük erkek çocuklarını ilk görevlerine göndereceklerdi. Sabah uyandığımda her gün olduğu gibi yanımda değildi ama yastığının üzerine hep taktığı o bilekliği koymuştu. Beyaz ince bir bileklikti ve üzerinde bir kuş resmi vardı. Heyecanla bilekliği alıp taktım.
Gidişinin üzerinden 1 hafta geçmişti ama hala gelmemişti. Aşağı katta bir hareketlilik hissedince kapının önüne çıktım. Sorumlu ajanların kollarında göreve giden bazı erkek çocuklarının cesetleri vardı. Bayılmadan önce gördüğüm son şey bir ajanın kollarında gördüğüm erkek çocuk cesediydi. Çocuğun bileğindeki cesetlere takılan isim yazılı bilekliği gördüm. Bileklikte ATLAS R. yazıyordu ve o benim bileğimdeki bilekliğin sahibiydi.
🍷🍷"Tamam belki de ses tonuna dikkat etmelisin Steve" Anthony'nin bağırma sesiyle gözlerimi bileklikten çektim. Bana bir antlaşmadan söz etmişti ama ne olduğunu hala çözememiştim.
O gün terasta Barnes bana antlaşmanın adını söyledikten sonra içeriden gelen gürültü ile konu dağılmıştı. Onları binada sarhoşlarla uğraşmaları için bıraktıktan sonra eve gidip dinlenmiştim. Sabah Anthony'nin acil durum mesajını görünce apar topar gelmiştim.
Sıfır uykuyla gelmiştim ve şuan bağrışma dışında hiç bir şey anlamıyordum. Sam Steve'i sakinleştirmeye çalışırken bir yandan Pepper Anthony'yi tutmaya çalışıyordu. Steve Sam'ı ittirip Anthony'nin üzerine yürümeye başlayınca ayağa kalkıp Pepper'i aradan çektim.
Steve tam anlamıyla sinirden deliye dönmüş durumdaydı ama bu Anthony'nin üzerine yürüyebileceği anlamına gelmezdi. Steve daha faza bağırmaya başlayınca artık bende sinirlenmeye başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
221
FanfictionAşk bütün felaketlerin başlangıcı derdi annem. Ölmeden önce. Babam , aşkın tüm herşeyi iyileştirdiğini söylerdi. Ölmeden önce. Ablam , sevdiği adamın kokusuna cennet kokusu derdi. Ölmeden önce. Biz bir araya gelmemeliydik Atlantis. Biz yok e...