Bazen mutluluğun etrafımda dolandığını hissediyordum. Önümde arkamda sağımda ve en çokta solumda. Özellikle yanımda Yoongi varken."Gelmedik mi hâlâ?" Elimi havada salladım. Yoongi gözlerimi kapattığı için önümü göremiyordum. Her ne kadar yanımda yürüse bile içgüdüsel olarak etrafi kontrol etmek istiyordum.
"Önünde merdiven var onları çıkalım, bitecek." Başımı sallayıp beni yönlendirmesine izin verdim. Her basamakta düşecek gibi olsam da yanımda Yoongi olduğu için beni hemen tutup bunu engelliyordu.
"Bitti. Bir dakika." Ellerinin üzerimden çekildiğini hissettim. "Açabilirsin." Yavaşça gözümün önündeki siyah bezi çektim. İlk başta ışık yüzünden biraz rahatsız olsam da alıştığımda gördüklerim şaşkınlığımı beş katına falan çıkardı.
"Yoongi..." Hayatımda gördüğüm en güzel manzaralardan birine bakıyordum şu an. Sonsuz beyaz bir örtü tam karşımdaydı. Her zaman kartpostallarda gördüğüm o manzaralardan birine gelmiştik. Burası çok güzeldi.
"Beğendin mi?" Arkamdan kollarını belime doladı. Büyülenmiş gibiydim.
"Çok güzel." diye fısıldadım. Kocaman bir şehir ayaklarımızın altındaydı. Kim bilir Seul'den ne kadar uzaklaşmıştık.
"Beğenmene çok sevindim." Enseme bırakılan minik buseyle huylanıp kendimi geri çektim.
"Yoongi dur, manzaranın tadını çıkarmam lazım." Kollarını kavuşturdu. Cidden küsmüş olamazdı değil mi?
"Ben de burada cennetin tadını çıkarmak istiyorum ama bazı iblisler izin vermiyor." Yüzümün kızardığına adım kadar emindim. Yine de gözlerimi kısıp ona doğru birkaç adım attım.
"Sen bana iblis mi dedin?" Alt dudağını dişledi. Minik bebek dudaklarını öpme isteği ile olan savaşımı daha da zorlaştırıyordu.
"Cennet de dedim ama pek oralı olmadın." Daha fazla uzaktmak istemediğim için kollarımı beline dolayıp başımı göğsüne yasladım. Bu ani hareketimi beklemediği için ilk başta karşılık vermese de sonunda o da bana sarıldı.
"Teşekkür ederim." dedim.
"Yüzündeki o tatlı gülümseme için her şeyi yaparım." Saçlarımdan öptüğünde eridiğimi, bittiğimi belli etmemeye çalıştım.
Bir müddet öylece sarıldık. Evin içindeki yanan şömine ateşine karşı birbirimizi seviyorduk. Ama keşke ayakta değil de bir yerlerde otursaydık.
"Yoon."
"Hm."
"Hadi kartopu savaşı yapalım." Çenesine hızlı bir şekilde öpüp koşar adım dışarı çıktım. Aniden yüzüme vuran soğukla hemen geri dönüp içeriye girdim.
Yoongi mont, bere ve eldivenlerini giymişti bile. "Seninkiler koltuğun üstünde." Kenara çekildi.
"Şaka yapıyor olmalısın!" Kahkaha atarak benim için hazırladığı giysilerin yanına gittim.
Sarı, yüz kilometre öteden bile belli olacak bir mont almıştı. Üstelik bere de aynı renkti ve kulakları vardı. Çok şaşıracaksınız ama eldivenler de sarıydı.
"Bunlar ne?" Otuz iki diş sırıtıyordu.
"Civciv olduğun için sarı giyinmen gerektiğini düşündüm." Elimi kalbime koyup koltuğa yaslandım.
"Sanırım bu vıcık vıcık hallerin yüzünden öleceğim." Gülüp yanıma geldi. Montumu havaya kaldırıp giymem için tuttu.
"Ama çok yakışacak." Montu giydirip nereyi ve eldivenleri de gitmeme yardım etti. Sanki zor bir şeymiş gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Salvatore | yoonmin
FanfictionÇocukluğunu yetimhanede geçiren Jimin reşit olmasına yakın evlat edinilir ve kendisini bambaşka bir dünyada bulur. Sırlar, kehanetler ve ayinlerle dolu bir dünyada. "Ve onların içimdeki intikam ateşinden bile haberi yoktu."