Merhaba ben geldim. Bu bölümde sizi rahatsız edebilecek sahneler olabilir. Keyifli okumalar.
Hayatım boyunca kimse için ilk sırada olmadım. Her zaman herkesin kesin gözüyle baktığı o seçenek bendim. Bunun farkında olsam da önlemek için bir şey yapmadım çünkü yalnız kalma korkusu kullanılmaktan daha baskındı benim için.
Şimdiyse yalnız kaldığım zamanlar benim için paha biçilemez. Kendimi dinlemeyi öğrendim. Ama hâlâ kendimi nasıl sevebilirim bilmiyorum.
Bu yüzden herkesin kusursuz gözüyle baktığı kendimi ayna karşısında her geçtiğimde kusurlarımla aşağılıyorum. Çünkü bunu yapmak kendimi sevmekten daha kolay.
Şimdi de o anlardan birinin içindeyim. Anadan doğma bir sekilde ayna karşısında tanrının özenle yarattığı bedenimdeki her bir kusuru tekrar tekrar inceliyorum. Saçlarım, fazla kilolarım, kısa parmaklarım ve boyum. Bunlar her zaman benim için birer kusur oldu.
Bunlarla barışık olduğumda Yoongi'nin beni sevdiğini düşünüyordum. Böylesine ilahi bir varlık beni seviyorsa demek ki gerçekten güzelmişim diye düşünürdüm her zaman. Lakin bu da pek uzun sürmedi. Gerçeklerle yüzleşmek acı oldu.
Önceden de dediğim gibi. Her acı insan için yaratılmıştır. İnsan da acı çekmek için. Şimdilerde bu söze daha çok tutunuyorum. Acı beni kendime getiriyor.
"Jimin." Kapı sertçe çalınınca irkildim. Öylesine dalmışım ki kusurlu vücuduma her şeyi unutmuşum.
"Geliyorum." Yatağın üzerinde duran cüppemi giyip kemer kısmını bağladım.
Evet bugün ayin günüydü. 17 Ocak. Bugün benim dönemim başlayacaktı. Ve ben kendimi sevmeyi öğrenecektim.
Kapıyı açtığımda kuzenimin endişeli yüzüyle karşılaştım. Benden izin dahi istemeyip hızlıca içeriye girdi. Ben de kapıyı kapatıp koltuklardan birine oturdum.
"Jimin bak hâlâ vazgeçebilirsin. Bunu hemen yapmak zorunda değilsin ki. Biraz daha kafanı toplaman gerektiğini düşünüyorum." Taehyung anlamıyordu beni. Eğer bunu düşünürsem vazgeçerim diye korkuyordum.
"Yeterince düşündüm." Mayışmak adına içtiğim şarap hafiften yanaklarımı kızarmıştı. Sıcak hissediyordum.
"Emin misin?" Doğrudan yüzüne bakıp gülümsedim.
"Elbette. Şimdi sen önden git. Hemen arkandan geleceğim." Tereddüt etse de sözümü ikiletmeyip önden gitti. Bu kasvetli evin odalarından birinde durmak istemiyordum daha fazla. O yüzden kadehin altında kalan son yudumu alıp hızlıca aşağıya indim. Cüppemin şapkasını da başımı geçirdim.
Büyük salona girdiğimde Saligia üyeleri yerlerini almıştı. Diğer ayinden farklı olarak bu sefer önlerinde mum yoktu ve her biri çember halini almış sandalyelerde oturuyordu. Benim geldiğimi görünce teyzem ayaklansa da dedemin uyarısıyla yerine geçti.
Oluşturdukları çemberin ortasında etrafı siyah çarşaflarla çevrili bir yatak vardı. Bunu ben istememiştim aslında. Neden yaptıklarının da bilmiyorum.
Yavaş adımlarla yatağın önünde duran Yoongi'ye ilerledim. Her bir hareketimi dikkatle izliyordu. Fakat göz göze gelmemek için büyük çaba sarf ediyordu. Yanına gelip durdum.
"Sevgili Saligia üyeleri, bugün yüzyıllardır bahsedilen kehaneti gerçekleştireceğiz. Buna öncülük etmekten şeref duyarım. Fakat ayin başlamadan önce hepimiz tanrıya teşekkürlerimizi iletelim. Bizi bağışladığı için." Herkes gözlerini kapatıp bir şeyler mırıldanmaya başladı. Ben de aynısını yapıp içimden tanrıya teşekkür ettim. "Yoongi ve Jimin, ayini eksiksiz yerine getirin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Salvatore | yoonmin
FanfictionÇocukluğunu yetimhanede geçiren Jimin reşit olmasına yakın evlat edinilir ve kendisini bambaşka bir dünyada bulur. Sırlar, kehanetler ve ayinlerle dolu bir dünyada. "Ve onların içimdeki intikam ateşinden bile haberi yoktu."