Okullar açılalı bir hafta olmuştu henüz. Yeni arkadaşlıklar ve yeni öğretmenler. İlk başta gözüme korkunç gelse de bunun düşündüğüm kadar korkunç olmadığını anlamam çok uzun sürmedi. Okuldaki herkes birbirini tanıyor gibiydi. Önünden geçtiğimiz herkes bize selam vermeden uzaklaşmamıza izin vermiyordu.
Bunun sebebinin Görenler olduğunu düşünsem de Taehyung bana eğer bu kadar kalabalık olsalardı bir tarikat değil bir ülke olacaklarını söyledi. Haklıydı.
Hayatımın en keyifli bir haftasını burada geçirdiğim de söylenebilirdi. Her gece başkasının odasında oturuyorduk. Oda artık sigara dumanından görülmeyecek dereceye gelince de dağılıyorduk. Her şey çok güzeldi.
Ve saçlarım... Onlar artık pembeydi.
Yine de içimde beni yiyip bitiren bir merak vardı. Karşıma bütün hikayeyi bilen birini alıp saatlerce dinlemek istiyordum. Ama kimse bana anlatma taraftarı gibi durmuyordu. Şu üçüncü kitabın sırrını da çözebilmiş değildim.
"Çocuklar bu akşam bizim odadayız. Çok kalabalık olmayacağız bizim sınıftan bir kaç kişi sadece. Hem yarın cumartesi belki içeriz de." Sınıf arkadaşlarımızdan biri koşar adım yanımıza gelip tek solukta konuştu.
"Biz eve gidebiliriz." Taehyung elleri cebinde biraz serseri bir havayla yürüyordu. Gülmemek için kendimi zor tutup pembe saçlarımı düzelttim.
"Tamam, haber verirsiniz. Görüşürüz." Geldiği gibi yanımızdan koşar adım uzaklaşan çocuğu izledim.
"Her gün aynı yüzleri görmekten sıkıldım. Dışarı çıkalım." Hayır. Hiç havamda değildim. Hatta eve dâhi gitmek istemiyordum. Hafta boyu yapmadığım ödevlerim de vardı. Öğretmenler sıkmıyordu ama yine de son sınıf olduğum için yapmak zorundaymış gibi hissediyordum.
Taehyung'u reddetmek adına ağzımı açmıştım ki telefonum gürültülü bir şekilde çaldı. Yabancı bir numaraydı.
"Açsana." Taehyung'un dediğini yapıp açtım telefonu.
"Efendim?" dedim telefonu kulağıma götürerek.
"Jimin merhaba, ben Kang Yeonjin." Merakla kulağını telefona yapıştıran Taehyung'u ittim. Okuldan henüz çıkmıştık ve insanlar gelip gidiyordu.
"Merhaba Bay Kang. Nasılsınız?" İçimde tuhaf bir heyecan duygusu basgösterdi. Bana kolyeyi vermesinin üzerinden tam 8 gün geçmişti. Beni aramamış olması beni üzmeye bile başlamıştı.
"İyiyim Jimin. Seninle konuşmak istediğim şeyler var. Eğer müsaitsen bu hafta sonu seni evime davet ediyorum." Yoongi'yi görecektim. Aklımda sadece bu vardı. Onu görecektim.
"Çok isterim efendim, fakat teyzem-"
"Ben Areum'la konuştum. Bir sakınca olmadığını söyledi." Derin bir nefes verip yavaş adımlarla merakla beni izleyen Taehyung'un yanından yürümeye devam ettim.
"Yoongi yoldadır, şimdi gelir. Görüşürüz Jimin." Ben henüz bir şey diyemeden telefonu kapattı.
"Ne dedi?" Heyecanla telefonu cebime koydum.
"Bu hafta sonu oraya gidiyormuşum. Yoongi birazdan seni almaya gelecek dedi. Kıyafetlerim hazır değil." Sonunda yurdun önüne gelmiştik. Taehyung oflayarak elini cebine koydu.
"Aman ya, hafta sonu takılacaktık ne güzel. Neyse bende Jin hyungun evine giderim." Somurtan yüzüyle öyle tatlı duruyordu ki. Dayanamayıp kollarımı beline sardım.
"Üzgünüm." Birkaç dakika kapının önünde Taehyung'la aşk yaşadım.
"Jimin," İlahi sesini duyana kadar. Kendimi geri çekip bize doğru gelen Yoongi'ye baktım. Siyah, kumaş bir pantolon ve beyaz gömlek giymişti. İş adamları gibi görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Salvatore | yoonmin
FanficÇocukluğunu yetimhanede geçiren Jimin reşit olmasına yakın evlat edinilir ve kendisini bambaşka bir dünyada bulur. Sırlar, kehanetler ve ayinlerle dolu bir dünyada. "Ve onların içimdeki intikam ateşinden bile haberi yoktu."