Sonunda varmıştık.
"Ooo gelebilmişsiniz beyefendiler." Demişti Hwa hyung elinde terlikle. Sonra ikimizin de yüzüne bakmışt. Ardından 'cık'layıp, kendi karavanına girmişti.
''Sence anladı mı?'' diye sormuştum San'a dönüp ama kendi sorumun cevabını dudaklarının halini görünce cevap almıştım.
''Bence aldın cevabını.'' demişti. ''Hadi gel yerleşelim.'' diyerek kolumdan çekip karavana sokmuştu.
Öyle çok geniş bir yer değildi ama, sakin bir dizayna sahipti. İçi ahşaptan yapılıydı arka kısmı biraz daha ovaldi ve yatak bölümü vardı, kenarlarından katlayınca da masaya dönüşüyordu. Ön kısma doğru düzelip geliyordu ve o kısımda da kapalı bir bölümü vardı. Tuvalet ve banyo için. Yani küçük ama sevimli ve kullanışlıydı.
''Ee, Wooyoung bey, arabada yarım kalan bir işimiz vardı sanki." demişti San karavana adım attığımız ilk anda. Elimle omzuna vurmuştum.
''Olmaz San-shi, hyungu görmedin mi az daha geç kalsaydık bizi kulaklarımızdan tavana bile asabilirdi. Bu yüzden şu an için hayır, şimdi dışarı çıkıyoruz üstümüzü değiştirip.'' amacım kızgınlığımı belli etmekti ama ben bunları söylerken beni dinlememiş ellerini tişörtümün içine sokmuştu.
''Ha, akşam olur yani?'' demiş bir yandan da tişörtümü çıkartmıştı.
''San hyung, gel hadi.'' demişti Mingi hyung, San sabır çeker gibi başını yukarı kaldırmıştı.
''Hadi hadi git. Bekletme hyungu.'' deyip bir yandan da ittirip dışarı göndermiştim.
Ardından üzerimi değiştirip etrafı toparlamaya başlamıştım. Ben onlarla uğraşırken içeri Yeosang ve Yunho hyung girmişti. Yeosang yüzündeki sırıtış ile;
''Woocuğum, nerde kaldınız öyle?'' ah, dillerine düşecektim öyle mi? Bu asla olmayacaktı hemen altta kalmamak için Yunho hyunga dönüp;
''Ah, hyung akşam evde çok ses vardı ya. Neden öyleydi biliyor musun?'' demiştim sinir bozucu olduğuna inandığım bir ses tonu ile.
Akşam Yeosangların sesi yüzünden bütün yurt ,muhtemelen Hongjoong hyung hariç, uyanıktı. Ama Hongjoong hyung top patlasa uyanmayacak şekilde olduğu için onu saymama bile gerek yoktu.
''Ah, duymaz olur muyum Woo, o neydi öyle ya biri yatağı kırıyor sandım bir ara.'' işte benim hyungum ya. Göz kırpmıştı bana, bense sevimlice gülümsemiştim.
''Yah, hyung buraya bunu konuşmak için mi geldik, madem öyle.'' deyip bana bakmıştı. Komutu anlamıştım sırada Yunho hyunga dadanmak vardı ve benden yardım bekliyordu, eh ben ne zaman yardım isteyenleri boş çevirmiştim ki?
''Ayrıca hyung biz en azından odamıza çıkıyoruz, sizse maşallah yer yön kavramınızı unutmuş oluyorsunuz.'' diye söze girmişti.
''Aaa, evet evet hyung yanlış hatırlamıyorsam siz Hong hyungun odasında da mı şey şapmıştınız?'' eh bunca yıllık arkadaşıma yardımım dokunmalıydı öyle değil mi?
Yunho hyung bana inanamaz gözlerle bakmıştı.
''Ama bu yine de sizin neden geç geldiğinizi açıklamıyor Woo-shi. Otur da anlat bakalım, ne kadar endişelendik sizin hakkınızda biliyor musunuz?'' Seonghwa hyung ne zaman gelmişti ama ya.
''Şey hyung, şimdi şöyle ki. Im, nasıl anlatsam''
Nasıl anlatacaktım ki. yani bunun nasıl bir açıklaması olabilirdi ki.
''Woocuğum, çok da bir şey söylemene gerek yok dudaklarından belli zaten her şey .'' Yunho hyung...
Utanmıştım ve benim utanmamdan zevk alıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Utopia ✔️
FanfictionKızının minnacık olan elinden tutmuştu genç bir yandan da sevdiğiyle konuşuyordu "neden" diyordu "neden yaptın bunu bize, neden bıraktın bizi?" Hıçkırıklarını ve ağlamalarını içinde tutmaya çalışıyordu kızı için ancak nafileydi, arkadaşları onu böyl...