Ertesi sabah kalktığımda baş ağrısıyla uyanmıştım. Evet akşam kahve falan yapmıştık kendimize ama sonra karavanlara çekilen dörtlü de gelince ve muhabbet edince yetinmeyip bir iki bardak daha bir şeyler içmiştik. Anlayacağınız kör kütük sarhoş olmuştuk. O yüzden akşamın belli kısmını hatırlamıyordum.
"Ovv, kalksana oğlum, kolum uyuştu."
"Hongjoong hyung! Senin ne işin var burda!" HONGJOONG HYUNGUN BİZİM KARAVANIMIZDA NE İŞİ VARDI.
"Susar mısınız, uyumaya çalış- WOOYOUNG, HONGJOONG HYUNG, NE İŞİNİZ VAR BENLE?!" Mingi hyung...
"Oğlum kalkın düzgünce zaten başım ağrıyor. Gelmişizdir gece bir ara." Demişti Hongjoong hyung.
"Hyung, şey üstün giyinik değil." Demiştim. Gözlerimi sımsıkı kapatmıştım.
"OĞLUM KALKSANA LAN O ZAMAN GİYİNEYİM. Hem kendine bak sende giyinik değilsin." Demişti Hongjoong hyung.
"Hüüü anneciğim, ırzıma geçtilerrr!!" Mingi hyung a.k.a drama queen.
"Yah Mingi zırlanmayı bırak, sıcaklamış çıkartmışızdır. Kalk hadi sanki görmedik oğlum birbirimizin karnını. Kalk hadi. Wooyoung sen de kalk giyinin üstlerinizi." Demişti Hongjoong hyung, başım o kadar ağrıyordu ki sadece kafamı sallamakla yetinmiştim.
Baş ağrımla nasıl kalkıp giyinmiştim bir fikrim yoktu ama giyinmiştim ve oturuyordum yatağın üstünde.
"Hyung, sizin karavanınız mi burası?" Demiştim geldiğim yer tanıdık olmadığı için.
"Hayır bizim değil." Demişti Mingi hyung. İkimiz de kafamızı Hong hyunga çevirmiştik.
"Bizim de değil." Demişti.
Akşam nasıl dağıttıysak hiçbir şey hatırlamıyordum.
"Hadi çıkalım, öğreniriz kimin olduğunu." Dedi Mingi hyung ve dışarı çıktık.
Güneş gözümü almıştı. Çıktığımız karavan da Yeosangların karavanıydı.
"Hyung, sen ve ben kahvaltıyı hazırlayalım Woo sen de gece çok içmiştin otur istersen. Ya da diğerlerini uyandır." Demişti Mingi hyung. Hyung her ne kadar dikkatsiz ve umursamaz gibi görünse de aslında içten içe bizimle çok ilgilenirdi.
"Tamam hyung, gidip diğerlerini uyandıracağım." Demiştim, San hyung çok kötü oluyordu içtikten sonra onu kontrol etmem lazımdı.
İlk olarak bizim karavana gittim.
"Hmm geliyoruz." Demişti bir ses. Ancak kapı da kapalı olduğu için kimden geldiğini anlamamıştım bu sesin. Kafamı içeri uzattığımda; içeride yatan Seonghwa hyung ve Jongho'yu görmüştüm. İyi gibilerdi.
"Hyung, Jongho iyi misiniz?" Demiştim kendim de ayılamamıştım ama ilk uyandığımdaki halimden iyiydim.
"Hyung iyiyiz biz gel sen yıkan burda. Kendine gelirsin biz yıkandık bile." Demişti Jongho. Kesinlikle iyiydiler.
Diğerlerinden ses gelmeyince yıkanmaya karar vermiştim. Zaten iki dakika da işimi hallederdim.
Girmiştim yıkanmaya sonrasında da üzerimi değiştirmiştim. Çıktığımda hyunglar yoktu. Biraz daha iyiydim şimdi. Bu yüzen San hyungu aramaya devam ediyordum.
Sırada Yunho hyungların karavanına girmek vardı.
Kapısını tıklatmıştım. İçeriden Jongho çıkmıştı.
"Oğlum sen daha az önce bizim karavanda değil miydin?" Demiştim şaşkınlıkla.
"Yeosang hyungu arıyordum da o da buradaymış." Demişti. Kafamı sallamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Utopia ✔️
FanfictionKızının minnacık olan elinden tutmuştu genç bir yandan da sevdiğiyle konuşuyordu "neden" diyordu "neden yaptın bunu bize, neden bıraktın bizi?" Hıçkırıklarını ve ağlamalarını içinde tutmaya çalışıyordu kızı için ancak nafileydi, arkadaşları onu böyl...