Beyaz duvarlar, beyaz ışıklandırma,, serum kokuları, hüzün ve sevinç, kısacası karmaşalar....Hepsinin bir arada yaşandığı bir yerdi hastaneler. Herkesin farklı anısı vardı bu koridorlarda, kimi gözlerini açar, kimi yeniden başlar , kimiyse bir daha gözlerini açmamak üzere kapatırdı hayata. Yine bir ölüm kalım savaşı vardı işte bu odalarda. Parkta ailesi ile vakit geçiren bir adam önce kolundan sonra kalbinden vurulmuştu. Ameliyathanenin dışında bekliyordu sevdiceği. Bırakmazdı Ajan onları. Hiç bırakmamıştı şimdi mi bırakacaktı? Koşturarak gelmişti ilk haber verdiği ikili.
"Wooyoung!" demişti en büyükleri gözleri yaşlıydı.
"Hyung" diyebilmişti genç. Ardından tuttuğu gözyaşlarını serbest bırakmıştı. Kızının yanında bir kez bile ağlamayacağına söz vermişti ama sözlerini çiğniyordu.
"A-anne?" minik Haerin anlamıyordu daha ne olup bittiğiniz ancak babasını ağlarken görmek istemediğinden emindi. Hongjoong minik bebeğin daha fazla bu ortamda bulunmasına izin vermeden kucağına almış ve Seonghwa'ya işaret etmişti gittiklerini belirtmek için.
"H-hyung, biz" hıçkırmaktan anlatamıyordu.
"Hyung biz park, parktaydık. Kucağımda Haerin ile oynuyorduk. S-sonra San vuruldu kolundan ben hızlıca Haerin'i ağacın arkasına çektim kendimle. S-san s-sonra yere düştü." Yaşadıkları tekrar gözünün önüne gelmişti. Seonghwa ise hiçbir şey demeden sadece sarılmıştı karşısındaki küçüğüne. İçi sızlıyordu ikisinin de. Seonghwa da daha fazla dayanamayarak ağlamaya başlamıştı.
Diğer dörtlü gelmişti nefes nefese. Jongho çok iyi anlıyordu Wooyoung hyungunu.
"Hyung sakın üzülme San Hyung bu o herkesi bırakır ama sizi asla bırakmaz." demişti güç vermek için.
Wooyoung sadece umarım diyebilmişti. Çok geç kalmışlardı hastaneye nasıl iyileşebilirdi ki.
Hiçkimsenin konuşmaya mecali yoktu, herkes oturmuş ameliyathane kapısına bakıyordu sadece. Duyulan tek ses iç çekmelerden oluşan seslerdi. Yeosang ve Jongho kızları Ayun'u kucaklarında tutuyorlardı küçük kız ortamın üzüntüsünü hissetmiş olacak ki sadece oturuyordu öylece babalarının kucağında. Yunho kucağındaki uyuyan çocuğunu uyandırmamak için yerinden kıpırdamıyordu ama içi ağlıyordu. Kardeşi dediği arkadaşı içerideydi, yıllarca oda arkadaşı olmuşlardı birlikte geçirmişlerdi gençliklerini.
Hepsi sadece ajan ile olan anıları düşünüyorlardı. Çok geçmeden Hongjoong gelmişti.
"Yunho, Yeosang; Haerin ve Arin'i aşağıdaki bebek odasına bıraktım hemşireler onlarla da ilgileniyor isterseniz onları da götürelim. Etkilenmesinler." demişti güçsüzce. Bahsedilen ikili kafalarını sallamış ve ayağa kalkıp gitmişlerdi.
Kapı açılmıştı bu sırada. Herkesin en korktuğu andı ameliyathaneden çıkıp gelen doktor. Wooyoung kapının açılmasıyla fırlamıştı hemen doktor hiçbir şey söylemeden gitmesin diye.
"Doktor bey, Ne olur bir şey söyleyin!" demişti yalvararak.
"Kusura bakmayın şu an net bir şey söyleyemem ancak kan kaybı çok fazla" diyerek gitmişti doktor. İşte o an anlamıştı umutları ince bir saç telinden ibaretti.
Wooyoung dizlerinin bağının çözüldüğünü hissetmişti. San bırakmazdı. Bırakamazdı. Arkadaşları tutmuştu kolundan Wooyoung'un düzgünce oturtmuşlardı koltuğa. Birden hemşireler koşturmuştu içeriye doğru.
"Kan grubu B olan biri var mı aranızda?" demişti içeriden çıkan hemşire.
"Ben!" Mingi ve Hongjoong el kaldırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Utopia ✔️
FanfictionKızının minnacık olan elinden tutmuştu genç bir yandan da sevdiğiyle konuşuyordu "neden" diyordu "neden yaptın bunu bize, neden bıraktın bizi?" Hıçkırıklarını ve ağlamalarını içinde tutmaya çalışıyordu kızı için ancak nafileydi, arkadaşları onu böyl...