13

91 23 16
                                    

-13-
"Kimse gücünün sınırlarını aşmaya zorlanamaz."

-Koku, Patrick Süskind

Hafif esen meltemin ağaçların yapraklarını sağa sola savuruşunu çalışma odasının penceresinden izleyen Kral Harold günlerdir halsiz ve yorgundu. Aragonlar'ın barış antlaşmasıyla bizzat ilgilenmek istediğinden günlerce yemek yememiş ve uyumamıştı. Kendini gençliğindeki gibi güçlü görüyordu ancak bedeni buna karşı çıkıyor ve ona artık yaşlandığını söylüyordu.

Kral Harold, sandalyesinde otururken gözlerini kapatıp biraz dinlenmek istedi ancak gözlerini açtığında kendini yatağında usulca yatarken buldu. Fiona ve prensesler yatağının yanında ağlıyor, Hekim Valentino da başındaki terleri siliyordu.

Kral Harold en son çalışma odasında oturduğunu hatırladığından buraya nasıl geldiğini anlamıyordu. Gözleri hafif kısık bir şekilde karısına baktı ve "Fiona" dedi fısıltıya yakın bir sesle.

Kraliçe Fiona ve odadaki herkes kralın başına toplandı. Herkesin gözü yaşla dolu sesleri de ağlamaklıydı. Kral Harold, etrafında ne olduğunu anlamıyordu bir ara Hekim Valentino'nun "Lütfen, yorulmayın kralım. Dinlenin." dediğini duydu sonra da gözlerinin tekrar kapandığını hissetti.

Oldukça uzun bir zamandır sürekli çalıştığı ve kendi sağlığına dikkat etmediği için vücudu bu tempoyu kaldıramamış sonucunda da yorgun düşmüştü. Çalışma odasında dinlenmek için gözlerini kapattığında birkaç saat sonra saray muhafızının odaya gelip kralı baygın bir şekilde bulmasıyla tüm krallık yasa boğulmuştu.

Kral apar topar odasına alınmış ve hekim çağrılmıştı. Ancak kimse kralın neden hastalandığını ve ona ne olduğunu anlamadığından herkes sanki kral ölmüş gibi veryansın ediyordu.

Kraliçe Fiona, kocasının hastalandığını duyduğunda kendini bir anda yerde buldu. Biricik kocasına bir şey olduğunu sandığından kadının kalbi dayanmadı ve onu da hemen istirahat için odasına aldılar. Hekim Valentino bir kralla bir kraliçeyle ilgileniyordu, çok şükür ki kraliçe sadece üzüntüden bayılmıştı ve biraz dinlenirse kendine gelecekti ancak kralın durumu o kadar iyi değildi.

Prensesler de haberi aldıklarında ne yapacaklarını bilemediler. Bir yandan babalarıyla bir yandan da anneleriyle ilgileniyorlar, hüngür hüngür ağlıyorlardı. Annelerinin durumunun iyi olduğunu öğrenince onu dinlenmesi için odada bıraktılar ve babalarının yanına geldiler.

Kral neredeyse birkaç saattir gözleri kapalı bir şekilde yatıyordu ve Hekim Valentino hâlâ ona ne olduğunu anlayamamıştı. Kızlar babalarının yatağının köşesine oturmuş sessizce birbirlerine sarılıp ağlıyorlardı.

Alberta, hepsinden büyük ve çok daha güçlü bir yapıda olduğu için üç kardeşine sıkıca sarılıp onlara her şeyin düzeleceğini, babalarının iyileşip eskisi gibi mutlu olacaklarını söylüyordu.

Prenseslerin her biri için Kral Harold adeta bir yaşam kaynağıydı. Onu kaybetmek demek yaşamlarını da kaybetmek demekti.

Alberta, babasını kendine idol olarak görmüş ve çocukluğundan beri kendini onun gibi olmaya adamıştı. Diana, ürkek ve çekingen tabiatı gereği hayatı boyunca babasının yanında kendini oldukça güvende hissettiğinden hep onun gölgesi altında olmak isterdi. Emilia ise babasına gerçekten âşıktı ve bu dünyada onu gerçekten seven tek insanın babası olduğunu düşündüğünden onu kaybetmek istemiyordu. Artemis ise, babasını dünyanın kötülüklerinden saklanacağı huzur dolu bir sığınağı olarak görüyordu.

Yani her bir prenses için babası ayrı anlamlara geldiğinden hiçbiri onu kaybetmekle yüzleşmek istemiyordu, babalarının huzurla yatan yüzüne baktıklarında yürekleri yaralı bir kuş gibi çırpınıyordu.

KRALIN KIZLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin