20

85 20 3
                                    

"Kötüleri cezalandırmak Tanrı'nın işi; bizler bağışlamayı öğrenmeliyiz."

-Uğultulu Tepeler, Emily Bronte

Zaman tüm acıların en güçlü ilacıdır. İnsan zamanla yaralarının iyileştiğini ve yeniden hayata döndüğünü hisseder. Ancak yaralar birer hayat tecrübesi olarak bir ömür boyu ruhumuzda yaşamaya devam eder. Acı insanı olgunlaştırır, büyütür ve hayata yeni bir pencereden bakmasını sağlar.

Diana'da hayatının en büyük tecrübesini yaşamış ve sınavını vermişti. Şatoda kaldığı günler boyunca yavaş yavaş kendini iyileşmiş ve tazelenmiş hissediyordu. Sarayın zaman akışıyla buranınki aynı değildi. Doğada her şey çok daha yavaş ve uysaldı. Buraya geleli bir aydan fazla olmuştu ancak bu süre ona bir ömür gibi gelmişti.

İlk günler yine kendini odasına kapatsa da sonraki günler dışarı çıkmaya ve etrafta dolaşmaya başlamıştı. Ormanın yeşilliği, çiçeklerin güzelliği ve kuşların cıvıltıları onu yeniden çocukluğuna döndürmüştü. İlk başta birkaç saat olan bu gezintileri daha sonra saatleri bulmuştu çoğu zaman yanında Bayan Daphe ve hizmetçiler olsa da bazen de alıp başını gidiyor ve saatler sonra geliyordu. Herkes onun kalbini tamir etmeye çalıştığını bildiğinden onu yalnız bırakmanın daha doğru olduğunu düşünüyorlardı.

Diana, ormanın derinliklerinde daha önce hiç görmediği büyüklükte ağaçlar ve hayvanları gördüğünde oldukça şaşırmıştı. Ormanda kaldığı uzun saatler boyunca bazen güzel çiçekleri kokluyor, ağaçlara tırmanmaya çalışıyor bazen de ceylanları ürkütmeden izliyordu. Etrafına baktığında her yer yeşil ve gökyüzüne baktığında da maviydi, bu iki renk ona huzuru çağrıştırıyordu.

Ormanın o kadar kendine has bir dinginliği ve sakinliği vardı ki burada huzur bulmamak imkânsızdı. Ormanın sessizliği Diana'nın kulağında bir melodi gibi yankılanıyordu. Şatoya dönüp yatağında uyumaya çalışsa bile ormanın sesi hâlâ kulaklarında ve kalbinde olurdu. Çocukluğundan beri kendini hep doğaya ait hisseder, ayakları toprakla bütünleştiğinde, elini nehre soktuğunda ya da yağmur damlalarını seyrettiğinde her zaman kendini iyi hissederdi.

İlk başta sadece ormanda gezintiye çıkıyor ve birazcık hava alıp geliyordu. Ancak ormanın içinde zaman geçirdikçe çok güzel meyve ağaçlarını, lezzetli mantarları, devasa ağaçları ve rengârenk çiçekleri gördüğünden yanında bazen bir sepet getiriyor bazen de üzerine giydiği hırkaya topladığı şeyleri koyuyordu. Buraya geldiğinden beri üzerine gösterişli kıyafetler yerine basit elbiseler giyiyordu ve böyle kendini çok daha güzel hissediyordu.

Yanına aldığı sepetlerle bir önceki gün keşfettiği meyve ağaçlarının yanına gidiyor ve ağaçlara tırmanıyordu. İlk başta beceremeyip düşse de daha sonra yavaş yavaş tırmanmayı başarıyordu. Şatoya geldiğinde hizmetçiler onun kıyafetlerinin yırtıldığını ve tozlandığını görünce onunla gelmeyi teklif ediyorlar ancak Diana bu teklifi reddediyor yalnız kalmanın ona daha iyi geldiğini söylüyordu.

Topladığı mantarlar, çilekler, böğürtlenlerle Bayan Daphe'la birlikte bir şeyler yapmayı seviyordu. Bazen bu gezintilerinde yanına kitap alıyor ve ormanın sessizliğinde okuyordu. Bazen de yanına getirdiği kâğıtlara bir şeyler karalıyor ya da resim çiziyordu ancak kafası o kadar dağınıktı ki bunlar bir dizi karalamadan ibaret oluyordu.

Buraya ilk geldiğinde kalbinde kırgınlık, üzüntü ve nefret vardı ancak burada nefes aldıkça nefretin ve kızgınlığın yükünün omuzlarından gittiğini hissediyordu. Richard'ı hatırladığında yüreğinde oluşan o ağrı artık yoktu. Adeta onun her bir zerresi üzerinden uçuşup gitmişti.

KRALIN KIZLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin