"Ama gözler kör, yüreğiyle bakmalı insan."
-Küçük Prens, A. Saint-Exupery
Aşk insanın hissettiği en güzel duyguydu ancak bazen insana yüreğinde kelebekler uçuştuğunu hissettirse de bazen de o kelebeklerin kanatları küle dönüyordu.
Ne olduklarını anlamadan aşk, Gorg Prensesleri'nin kalplerinde çoktan yeşermeye başlamıştı ve bu güçlü duygu onları değiştirmişti. Alberta sonunda aradığı aşkı bulmuş ve izdivacına da birkaç gün kalmıştı. Diana bu sürede Peter'dan ayrı kaldığı için onu özlüyor ve kalbinin onunla iyileştiğini düşünüyordu. Emilia ise asla yerinde duramıyor ve Galvin'i görmeden bir gün bile geçiremiyordu. Üç prenseste hayatının aşkını bulmuş ve hayatlarında hiç olmadıkları kadar mutluydular. Oysa Artemis sevdiğini kaybetmişti ve kalbi kırık bir şekilde ablalarının mutluluğuna ortak olmaya çalışıyordu.
Bu süre zarfında Alberta, Alexander'la birçok şey yaşamıştı, onunla defalarca kez buluşmuş ve birbirlerinin daha yakından tanımaya başlamışlardı. Birlikte gelecekten ve geçmişten, şiirden ve aşktan konuşuyorlardı. Birbirlerine anlatacak o kadar çok anıları ve hikâyeleri vardı ki yan yana geldiklerinde asla susmadan saatlerce konuşuyorlardı. Alberta ona hayallerinden bahsetmişti, Gorg tahtına oturmak istediğini ve bunun için kendini nasıl yetiştirdiğini anlatmıştı, bunları anlatırken Alexander onu gülümseyerek dinlemişti. Ancak Alberta, artık aşkının hedeflerinden daha önemli olduğunu düşünüyordu bu yüzden de Gorg tahtına oturmak artık onun için eski bir hayaldi, kraliçe olarak zaten ülkeyi yönetecekti. Bu nedenle de artık sadece geç bulduğu aşkın keyfini sürmek ve Alexander'ı asla kaybetmemek istiyordu. Alberta, Alexander'a bunları anlattığında Alexander onu yanağından öpmüş ve "Belki tüm hayallerin gerçekleşir." demişti, Alberta onun mavi gözlerinin içine bakıp derinliklerinde kaybolmuştu. Birbirlerinin yanında öylesine heyecanlı ve mutluydular ki bir an önce evlenip bir dakika bile ayrı kalmamak istiyorlardı. Neyse ki düğüne çok az kalmıştı ve bu yüzden de izdivaç hazırlıklılarıyla uğraştıklarından başlarını kaşıyacak vakitleri yoktu.
Diana ise babasından izin alıp Peter'ı görmek için ormana gitti. Birbirlerini çok özlemişlerdi bu yüzden Peter onu görünce sımsıkı sarılmış ve bir daha ondan ayrılmak istemediğini söylemişti. Diana da ona bir şey itiraf edeceğini söylemiş ve ona Gorg Krallığının Prensesi olduğunu anlatmıştı. Peter bunu duyunca her ne kadar şaşırsa ve ona yalan söylediği için üzülse de Diana ona Richard'ın ona yaşattığı her şeyi ve güven duygusunu nasıl elinden aldığını anlatınca Peter onu affetti. Ancak Peter, Diana'nın bir prenses olduğu için hayatı boyunca hep sarayda yaşayacağını düşündüğünden ona kırgınlıkla bakmış ve ayrılıp bir daha da kavuşamayacaklarını düşünmüştü. Çünkü o bir Şifacı'ydı ve doğada hayat buluyordu oysa bir prensese kendini saraydaki gibi nasıl hissettirebilirdi. Ancak Diana ona sarayda kalmayacağını ve onun hayalinin de doğada yaşayıp bir aile kurmak olduğunu anlattı. Peter bunu duyunca çok sevindi, Diana onu Alberta'nın düğünü için saraya davet etti ve ailesiyle tanıştırmak istediğini söyleyince Peter bir kralın huzurunda nasıl davranacağını bilemeyeceğinden çok korktu ancak Diana ona ailesinin onu çok seveceğini söyleyince Peter Diana'yı kırmak istemedi ve hayatında ilk defa Gorg sarayına geldi.
Saraya geldiğinde herkes onun Diana'nın hayatını kurtardığı için el üstünde tutuyordu. Ayrıca hareketlerinden de oldukça mütevazı bir genç olduğunu anladılar. Aynı zamanda Diana ona bir çocuk gibi ilgiyle davrandığından bu kişinin Diana için çok özel olduğu da fark ediliyordu. Diana onlara kalbindeki yaraların ve acıların Peter'la konuştukça ve onunla ormanda gezdikçe geçtiğini anlatınca herkes Peter'a büyük bir minnetle bakmaya başladı. Peter gelirken onlara bir sürü şifalı ot ve ilaç getirmişti. Kral Harold ve Kraliçe Fiona, Diana'nın bir insana yeniden güvendiğini ve âşık olduğunu anlayınca çok mutlu oldu. Bayan Daphe'da kraliçeye ve krala Diana'nın Peter'la vakit geçirdikten sonra ne kadar iyileştiğini ve mutlu olduğunu anlattı. O da Peter'ı oğlu gibi görüyordu bu yüzden Peter düğün için sarayda misafir edildiğinde onunla özel olarak o ilgilendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALIN KIZLARI
Historical FictionGorg Kralı Harold'ın birbirinden güzel dört prensesi; Alberta, Diana, Emilia ve Artemis yaşayacakları kaderlerden habersiz babaları ve annelerinin yanında vakit geçiriyorlardı. Tanrı kaderimizi yazmıştı ve bu yazgı değiştirilemezdi, insan yaptığı se...