― ❛ikinci bölüm❜

427 41 2
                                    

Yeni kıyafetler giyip -arkamdaki hassaslığımdan dolayı her zaman aşina olduğum kot pantolon yerine bol bir şort tercih ettim- midem guruldarken dikkatlice aşağı indim. Kafam hala karmakarışıktı ve kalbim enfarktüsten bir iki vuruş uzaktaydı ama midem boş ve gürültülüydü. Yemeğe, suya ve günün geri kalanını sağlıklı geçirmek istiyorsam muhtemelen biraz ağrı kesiciye ihtiyacım vardı. Seulgi çoktan mutfaktaydı, kulaklığını takmış, telefonunu pantolonunun kemerine sıkıştırmış halde sessizce kendi kendine mırıldanıyordu. Tezgahın üzerindeki sandviçi işaret ederek bana sessizce başını salladı. Ona cevap olarak reverans yaparak sessizce teşekkür ettim.

İkimiz genellikle zamanımızı böyle geçirirdik annemi gündüz uykusundan uyandırmamak için sessizce iletişim kurardık. Gece vardiyası hemşiresi olarak, genellikle biz uyanmadan önce evden çıkar ve biz eve gelmeden önce yatardı. İzin günlerinde her zaman bize zaman ayırmaya çalışırdı, ama babam denizaşırı bir iş gezisinden dönmediği sürece, çoğu zaman evde sadece ikimiz olurduk. İkimiz de buna hiç aldırmamıştık ve birlikte sessiz öğleden sonraları geçirmekten keyif alıyorduk. Muhtemelen bu yüzden sessizliği seviyordum.

Bar taburesinin yatay çıtalarına dayanan ayaklarıma yumuşak bir şeyin değdiğini hissettim ve aşağı baktığımda yüzümde küçük bir gülümseme belirdi. Ailenin labradoru Jojo, havada sallanan uzun kuyruğuyla bana mutlu bir şekilde baktı. Parıldayan gözleri sandviçimden sarkan tavuk parçalarına kilitlenirken ağzını açarak dilini yana sarkıttı.

"Aç mısın?" Kıkırdayarak sorduğum soruya karşılık Jojo nefes nefeseyken sırtını düzeltti, neredeyse yere salyaları akıyordu. Başımı sallayarak bir parça tavuk çıkardım ve açık bir şekilde bekleyen ağzına attım. Mutlu bir şekilde çiğneyen Jojo, kasesinin yanına oturmak için tezgahın yanından dolaşmadan önce şefkatle başını tekrar ayağıma ovuşturdu.

Seulgi, "Onu şımartmayı bırakmalısın" diye içini çekti ama bir kutu köpek maması çıkarmak için çekmeceye uzandığında onun çelişkili hareketiyle alay ettim.

Paketlenmiş sandviçin kenarından sızan avokado püresini yaladım ve ağzımda sabahtan beri varolan berbat tatdan başka bir tada inleyerek büyük bir ısırık aldım. Seulgi kilere uzanırken kahkahasını bastırdı ve bana bir ağrı kesici fırlattı, kutu tezgahın üzerinde kayarak tabağımın kenarında durdu.

Seulgi, "İhtiyacın varmış gibi görünüyor." dedi. Minnetle iki hap çıkarıp onları su olmadan kolayca yuttum.

"Bunu yönetme konusunda deneyimli görünüyorsun." dedim.

Seulgi, dondurucudan bir leğen dondurma çıkarıp büyük bir servis kaşığını içine sokarken, "Benim yaşımdaki çoğu insan öyle" dedi. "Lanet olsun, senin yaşındaki çoğu insan da öyle."

"Ben daha 17 yaşındayım" dedim kaşlarımı çatarak. "Yasal değil."

Seulgi, dolu bir kaşık dondurmayı ağzına sokarak, "Eve akşamdan kalma olarak gelen kişiye de bakın." dedi ve ardından boş kaşığını havada salladı, "Dün olanları paylaşmak ister misin? İkimizde öyle biri olmadığını biliyoruz..."

"Nasıl biri? Aptal?"

"Öyle değil. Pervasız? Ya da belki sadece ergenlik" diye düşündü. "Doğru kelimenin ne olduğunu bilmiyorum ama genellikle kuralları çiğneyen tiplerden değilsin. Yani, oldukça sıkıcısın."

"Teşekkürler" dedim gözlerimi devirirken.

"Bu kötü bir şey değil, demek istediğim annem benimle yeterince uğraştı. Muhtemelen skandal bir şey yapmaman iyi bir şey." Sözlerini sertçe soluduğumda boğazıma bir dilim marul takıldı. Kalçam şimdi daha çok ağrıyor gibiydi ve iştahım zayıfladı.

sheets―Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin